COVID-19 pandemisi sürecinde Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği’nin (MLSA) online olarak düzenlemeye başladığı paneller sürüyor. 17 Mayıs Pazar günü gazeteciler
Bülent Mumay,
Chris Feiland,
Güldenay Sonumut,
Nevşin Mengü ve MLSA Eş-Direktörü
Barış Altıntaş Türkiye'deki yabancı medya kuruluşlarında gazeteci olmayı
Soner Şimşek moderatörlüğünde konuştu.
Soner Şimşek moderatörlüğünde başlayan panelde ilk önce
Nevşin Mengü popülist iktidarların kendi politikalarını ‘dış düşmanlar’ üzerinden meşrulaştırmalarından bahsederken, baskı politikaları ile iktisadi darboğazın sebebinin de bu düşmanlara yüklendiğini belirtti.
Deustche Welle’de (DW) gazetecilik yapan
Bülent Mumay ise dünyanın en demokratik ülkelerinde bile basına karşı baskı olduğundan ancak demokrasinin hala var olduğu ülkelerde belli hukuk normlarına bağlı kalındığını söyledi. Türkiye’de bu tür normların artık olmadığını ve gazetecilere yapılan saldırıların meşru gösterildiğini de belirtti. Mumay, 2011 yılı sonu ile 2018’in Mart ayı arasındaki süreçte medya patronlarının mali hukuk ile sıkıştırılmalarından, yeni ihalelere sokulmamalarından, vergi cezalarıyla ürkütülmelerinden, geçmişte yaptıklarından dolayı yargılanma tehditlerine maruz kalmalarından bahsetti. Böylece bu patronların hükümetin canını sıkacak haberler yapmamasına zemin yaratıldığını vurgulayan Mumay’a göre hükümetin gazetecileri saf dışı bırakma planı başarılı olamadı. “Tüm bunlara rağmen Türkiye’deki gazeteciler yine de gazetecilik yapmaya devam ettikleri için bu bir tür öfkeye sebep oldu” diyen Mumay kendi gibi bazı gazetecilerin yaşadığı sorunların sadece kozmetik olduğunu ve aslında mesleklerinden ötürü yıllardır cezaevinde olan gazeteciler olduğuna dikkat çekti. Gazetecilerin terörist olmakla suçlandığına dikkat çeken Mumay, Ahmet Altan’ın terörist olmasının kabul edilemez olduğunu belirtti.
Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği’nin (MLSA) gazetecilere sağladığı hukuki desteklerden ve aralarında yabancı gazetecilerin olduğu bilgisini veren MLSA Eş-Direktörü
Barış Altıntaş geçen sene SETA (Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları) Vakfı’nın yabancı medya kuruluşlarının Türkiye uzantıları şeklinde bir kara liste hazırlamasından ve MLSA’nın bu
rapora suç duyurusunda bulunduğundan bahsetti. Basın savcılığının bunda bir sorun görmediğini belirten Altıntaş, kişilerin çalıştığı kurumlarla ilgili bilgilerin zaten gizli olmadığı yönündeki savunmaya katılmadığını ve kişilerin hedef gösterildiğine işaret etti. Altıntaş, kişilerin hedef gösterildiğini söylemelerine rağmen, basın savcılığının buna katılmadığını belirtti.
"Hükümet her fırsatta gazetecileri rehin olarak kullanıyor"
Gazetecilerin sıkıntılarının her zaman olduğunu söyleyen Altıntaş, Suriye yakınlarında veya Kürt illerinde haber yapan gazetecilerin gözaltına alındığından ve hatta bazılarının sınır dışı edildiğinden bahsetti. Deniz Yücel’in yazdığı yazıdan dolayı 1 sene cezaevinde kaldığını söyleyen Altıntaş, geçtiğimiz Mart ayında Edirne’deki mültecileri haberleştirmek isteyen 22 gazetecinin gözaltına alındığı bilgisini verdi. MLSA Hukuk Birimi’nin Edirne’de olduğunu ve gazetecilere destek verdiğini söyleyen Altıntaş, 1 gazetecinin tutuklandığını belirtti. Tutuklanan gazetecinin Rudaw isimli yabancı medya kuruluşunda gazeteci (Rawin Sterk) olduğuna ve hala tutuklu olduğuna dikkat çekti. “Gazetecilere yönelik baskı giderek artıyor. Hükümet her fırsatta gazetecileri rehin olarak kullanıyor.” diyen Altıntaş, yabancı ve Türkiyeli gazeteciler arasındaki soruşturma sayılarında bir azalma görmediklerini de belirtti.
https://www.youtube.com/watch?v=nTBi_BEMm0E
Sky News haber kanalından
Güldenay Sonumut “Gazeteciler düşman gibi algılanırken yabancı gazeteciler daha da düşman gibi algılanıyor. Bu sadece Türkiye'de de böyle değil. Yabancı medya dediğimizde çok farklı katmanlar görüyoruz. CNN gibi yıllardır var olan haber kuruluşları olduğu gibi yeni yeni ortaya çıkan kuruluşlar da var." dedi. Gazeteciliğin her dönemde çok zor olduğunu dile getiren Sonumut, yabancı gazetecilerin önceki dönemlerde farklı problemler yaşadıklarına dikkat çekti. “Türkiye'de son 15 yılda çok büyük değişiklikler oldu. Türkiye'nin ekonomik başarılarından sonra buraya daha çok yabancı basın geldi.” diyen Sonumut, aslında Türkiye de dahil tüm dünyada yabancı gazetecilerin istenmediğinden bahsetti. Sözlerine 2000'lerin başında yabancı basın Türkiye'de ofisler açmaya başladığıyla devam eden Sonumut, bunun Türkiye için çok önemli bir şey olduğunu ancak bugün Türkiye'yi aynı şekilde çekim merkezi olarak görüp göremeyeceğimizi düşünmemiz gerektiğini söyledi. Sonumut son olarak habere ulaşmanın her geçen yıl daha da zorlaştığından, karar vericilerle basın arasında duvarlar oluşmaya başladığından bahsetti. Habere ulaşmanın yabancı basın için daha zor olmaya başladığını da belirtti.
"Basın kartı gazetecilere karşı silah olarak kullanılıyor"
Yabancı Medya Derneği’nden
Chris Feiland büyük kanalların bütçeleri fazla olduğu için daha çok imkanları olduğundan ve yurt dışından gelen temsilcileri geldiğinde buradaki elemanlardan araştırma yapmalarını istediklerini ve işlerin kolaylaştığından bahsetti. Feiland "Sokağa çıkma yasağı varken resmi basın kartı olması işleri kolaylaştırıyor. Dil çok büyük bir problem olabiliyor. Bazen de yurt dışından gelen yabancı gazeteciler buraya mantalite farkından dolayı ayak uyduramıyor." dedi. Feiland, yabancı gazetecilerin basın kartlarının aynı zamanda onların çalışma izni olduğunu ve basın kartı olmadığında sokakta problem yaşayabileceklerinden bahsederken bu kartı alamadığı için Türkiye'den ayrılmak zorunda olan gazeteciler olduğuna da dikkat çekti. "Yabancı gazetecilerin basın kartları her sene yenileniyor. Basın kartı çıkmazsa, ikametgahınızı uzatamıyorsunuz. Bu durumda 3 ay sonra ülkeden çıkmak zorunda kalıyorsunuz." diyerek sözlerini tamamladı.
Basın kartı yönetmeliğinin kaldırılması gerektiğinden bahseden
Barış Altıntaş, bu sorunla Türkiyeli gazetecilerin de karşı karşıya kaldığından ve basın kartının gazetecilere karşı bir silah olarak kullanıldığından bahsetti.
Bülent Mumay hükümetin hoşuna gitmeyen haberleri yapan yabancı gazetecilere akreditasyon verilmeyerek tehdit edildiklerinden ve diğerlerine gözdağı verildiğini söyledi.
Otoriter rejimlerin belli bir süre sonra gerçekle bağlarını kopardığını söyleyen
Nevşin Mengü, ekonominin kötüye gittiği söylendiğinde iktidarın bunu 'bizim kötülüğümüz için haber yapıyorlar' olarak algıladığının altını çizdi. Halk Tv'nin ve Tele1'in aldığı cezaları hatırlatan Mengü, iktidarın gazetecilerin haber yapmasını ve görüşlerini açıklamasını istemediğinden bahsetti. DW’nin editoryal olarak bağımsız bir kuruluş olduğunu ancak bugün TRT’nin Cumhurbaşkanının propagandasını yaptığına dikkat çekti. SETA raporunu yazanların yeni haberleri de arşivlediğini ve BBC'nin Türkiye'ye karşı haber yaptığını söylediğini belirten Mengü aslında BBC’nin İngiltere için de bu tür haberleri yaptığını belirtti.
Gazetecilerin kamu yararına çalıştığını ve Covid-19 döneminde doğru habere ne kadar ihtiyaç duyduğumuzu görmüş olduk diyen
Güldenay Sonumut, sosyal medyanın basının yerini alamadığını ve yapılan haberlerin süzgeçten geçirilmesi gerektiğini belirtti.
Sosyal medya ile hitap edilen kitlenin daraldığını ve okur profilinin kendimize benzer olduğuna dikkat çeken
Bülent Mumay, ana akım medyanın önemli olmasının sebebinin daha büyük kitlelere ulaşması olduğunu söyledi. Hürriyet gazetesinin, Ensar Vakfı haberini Birgün gazetesinden 4 gün sonra verdiğini söyleyen Mumay, Hürriyet’in de bu haberi de sadece savunmayı vermek için yaptığının altını çizdi ve bu tür haberleri daha çok kişiye ulaştırmanın zorlaştığından bahsetti. “Deutsche Welle'de haber yaparken Kayseri'deki 70 yaşındaki kişiye ulaşabilecek şekilde yapmalıyız olarak düşünüyoruz” diyen Mumay, ülkenin geniş kesimlerine haber aktarılabilmesi için hala güçlü enstrümanlara ihtiyaçları olduğunu söyledi.
Nevşin Mengü anketlere göre vatandaşların çoğunun siyasi enformasyonu televizyonlardan aldığını ve sosyal medyanın da önemli ancak belli bir ölçüde önemli olduğunu söyledi. Mengü, bu durumun 10 yıl sonra değişme ihtimali olduğunu da belirtti.
Chris Feiland darbe girişiminden sonra sokakta yabancı medya kanalı logolarıyla haber yapmaktan çekindiklerini ve bunun sebebinin uğradıkları taciz ve tepkiler olduğunu belirtti. Feiland, son 1 senede bu durumun biraz daha iyi hale geldiğini de söyledi.
Güldenay Sonumut, BBC Türkçe'nin yaptığı
Türkiye’de koronavirüs: Cerrahpaşa'da bir gün haberinin tüm Türkiye medyasında paylaşıldığına dikkat çekti. Bunun önemli ve olumlu bir gelişme olduğunu da ekledi.
Bülent Mumay, Batılı medya kuruluşlarından ve haber kanallarından bahsedilirken kamuya bağlı bir yayın kuruluşunun 30 küsür dilde yayın yapmasının, o dillerin konuşulduğu ülkelerle alakalı bir ajandası varmış gibi görülmemesi gerektiğini vurguladı. Yabancı kuruluşta çalıştığını söylediğinde 'bunlar neden Türkçe haber yapıyor?' sorusunu sürekli duyduğunu da belirtti.
Nevşin Mengü yabancı basın için çalışıldığında siyasetçilerin röportaj vermekten çekindiğinden bahsederken, bazen de siyasetçilerin tüm yabancı basını bir araya toplayıp ona göre konuşma yaptıklarını söyledi.
Chris Feiland haber yapmanın pahalı bir iş olduğunu söyledi ve yabancı kanallarda daha büyük bir ekip olduğunu ekledi. Bazen yerli elemanların işin büyük bir kısmını yaptığını ancak isimlerinin geçmediğinden bahseden Feiland, yabancı medyanın her zaman etik çalıştığından söz edemeyiz dedi.
Yabancı basında çalışırken iş konusunda daha güvenli hissettiğini söyleyen
Bülent Mumay, mesailerin daha belirgin olduğundan ancak sınırlı bir kitleye ulaşıldığını da ekledi. Yabancı basında çalışmanın bazen çok büyük bir riskken, bazen de büyük bir kalkan olduğuna dikkat çekti.
Yabancı Medya Derneği’nin yabancı basında çalışan Türkler ve yabancılar için çok önemli bir kuruluş olduğunu vurgulayan
Güldenay Sonumut, dernek sayesinde yabancı basında çalışan gazetecilerin haklarını bildiğini söyledi. MLSA ve Yabancı Medya Derneği’nin işbirliği sayesinde gözaltına alınma gibi durumlarda gazetecilerin kendini yalnız hissetmediğini de belirtti.