Haberler

Muhbir mi muhabir mi?: Devletin “gazetecilik” çıkmazı

Muhbir mi muhabir mi?: Devletin “gazetecilik” çıkmazı

 

 

Geçtiğimiz günlerde gazeteciler Tunca Öğreten ve Murat Baykara’ya, Türkiye’deki metamfetamin bağımlılığı sorununu ortaya koyan belgeselleri nedeniyle dava açıldı. Gazeteciler, “suçu bildirmeme” ile suçlanıyor. Tam da burada haberin kaynağının korunmasına dair gazeteciliğin temel etik sorunları gündeme geliyor.

ELİF AKGÜL

Voys adlı YouTube kanalında yayınlanan ‘Met Çıkmazı’ adlı belgeseli çeken gazeteciler Tunca Öğreten ve Murat Baykara hakkında ‘uyuşturucuya özendirme’ ve ‘suçu bildirmeme’ suçlarından dava açıldı. Belgesel; Metamfetamin maddesinin ne denli yaygın kullanıldığını ve kolay ulaşılabilir olduğunu gözler önüne seriyor.

İddianame, gazetecilerin belgesel çekimleri sırasında uyuşturucu satıcıları ile iletişime geçtiğini, buluştuğunu, uyuşturucu alışverişinde bulundunduğunu ve satıcılarla röportaj yaptığını ancak bunların yetkililere bildirilmediğini, dolayısıyla ‘suçu’ bildirmedikleri için cezalandırılmaları gerektiğini söylüyor.

met-cikmazi-tunca.jpg

Suçlananlardan Tunca Öğreten ise “Ben bu konuyla ilgili ifade vermişsem ihbar vuku bulmuştur. Ama yanlış kişiyi aldılar” diyor. 

“İhbar” meselesi, gazetecilerin bir “suçu” nasıl ele alıp nasıl ortaya koyacakları konusu, aslında gazeteciliğin temeline dair bir mesele. Bir yandan etik sorunu. En çok da gazeteciliğin varoluşsal turnusolu.

Hukuk bu konuda açık. Basın Kanunu’nun 12.maddesi, gazetecinin haber kaynaklarını açıklamaya ve bu konuda tanıklık yapmaya zorlanmasını yasaklıyor.

O zaman şu soruyu sormak gerekiyor: Gazetecinin bir suça ilişkin bir haberi yaparken etkileşime ve iletişime geçtiği, röportaj yaptığı kişileri kolluk ve yargı mercilerine bildirmeleri etik midir?

Medya ombudsmanı Faruk Bildirici’nin buna cevabı çok net: Etik değil.

MLSA’ya konuşan Bildirici, “iddianamenin gazetecilik faaliyetini muhbirlik düzeyinde algılayıp, muhbirliğe indirgemek istediğini” söylüyor:

“Gazeteciler, gazetecilik faaliyetini yürütürken polisle birlikte çalışsalardı polis işbirlikçisi olurlardı. Çekim alamadan ihbar etmiş olsalardı bilgi kaynaklarını açıklamış olurlardı ki bu asla yapılmaması gereken şey.”

Oysa iddianameye bakarsak, savcının gazetecilerden haber kaynaklarını yetkililerle paylaşmaları gerektiğini varsaydığını söyleyebiliriz. Bunun sonuçları ne olur peki? İşte bu soru bizi gazeteciliğin varoluşsal meselesine getiriyor.

Düzkan: “Gazeteciliği imkansız kılar.”

DİSK Basın İş Yönetim Kurulu Üyesi Ayşe Düzkan, “gazetecinin birincil önceliğinin haber alma hakkını sağlamak ve haberi korumak” olduğunu söylerek, gazetecinin kaynağını gizli tutma hakkını hatırlatıyor: “Aksi halde insanlar ihbar edileceklerini bilseler konuşmazlar. Bu durum gazeteciliği imkansız kılar.”

Peki savcının amacı “gazeteciliği imkansız kılmak mı?” Bu sorunun cevabı için meseleye belki biraz daha geniş bir çerçeveden bakmak gerekiyor. 

met-cikmazi.jpg

Metamfetamin en çok kullanılan ikinci narkotik madde

İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü Narkotik Suçlarla Mücadele Başkanlığı’nın 2023 Türkiye Uyuşturucu Raporu Eğilimler ve Gelişmeler belgesine göre “2022 yılında ele geçirilen metamfetamin yakalama miktarında bir önceki yıla göre yaklaşık 3 kat artış gerçekleşmiş” ve “yakalama miktarlarındaki bu artış kullanım olaylarına da yansımış.”

Yine Narkotik Suçlarla Mücadele Başkanlığı’nın Narkolog 2023 Profil Analizi belgesine göre metamfetamin hem 2021’de (%8,1) hem de 2022’de (%13,2) ilk denenen uyuşturucu maddelerin ikinci sırasında geliyor, aynı belgeye göre de mevcut kullanımda da hem 2021’de (%18,7) hem de 2022’de (%24,9) en çok kullanılan ikinci madde metamfetamin. 

Öte yandan İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın sadece X’teki hesabından yaptığı paylaşımlara göre Temmuz 2024’te gerçekleştirilen NARKOÇELİK 26, NARKOÇELİK 27 ve NARKOÇELİK 28 operasyonlarında 439,5 kg metamfetamin ele geçirilmiş.

Bu tabloya göre kolluk ve yargının enerjisini bu soruna ilişkin belgesel çeken gazeteciler yerine bu sorunun ortadan kaldırılmasına yönlendirmesi gerekmez mi? Hatta, bu alandaki haber ve belgeselleri tam da halkı bilgilendirdiği, soruna karşı farkındalık yarattığı için desteklemesi beklenmez mi? Ne oldu da Öğreten’in deyimiyle “yanlış adamı” aldılar?

Gazetecilerin avukatı Tuba Torun Erdoğdu: “Gazeteciler başarısızlıklarını ortaya koyuyor, işte buna sinirleniyorlar

Gazetecilerin avukatı Tuba Torun Erdoğdu sorunun bu boyutlara gelmiş olmasının nedeninin devlet mekanizmalarının başarısızlığı olduğunu söylüyor: “Ortada büyük bir başarısızlık var. Gazeteciler de bu başarısızlığı ortaya koyuyor. İşte buna sinirleniyorlar.”

Önderoğlu: “Gazeteciler kriminalize edildikçe, dikkat çektikleri meseleler sümen altı ediliyor”

Ayşe Düzkan’a göre de bu dava “çok yaygın ve ölümcül bir gerçeği gözlerden uzak tutma çabası.” Sınır Tanımayan Gazeteciler Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu da benzer görüşte. “Gazeteciler kriminalize edildikçe, dikkat çektikleri meseleler sümen altı ediliyor” diyor ve ekliyor:

“Söz konusu belgesel, uyuşturucuya erişimin ne denli kolay olduğunu ortaya koyan bir çalışma. Kamu makamları ihmal sürecinden paylarını almış olacaklar ki gazetecileri mahkemelerde süründürme yolunu seçmişler”.

Hem Faruk Bildirici hem de Tuba Torun Erdoğdu, gazetecilerin ürettiği belgeselin halihazırda bir ihbar olduğunun altını çiziyor. 

Bildirici belgeselde söz konusu uygulamanın, satış yapılan yerlerin gizlenmediğini, gizlenmiş olsa bunun gazetecilik etiğine uymayacağını, bu haliyle gazetecilerin hem kamuoyunu bilgilendirip hep de yetkililere ihbar yükümlülüğünü yerine getirdiğini söylüyor.

Tuba Torun Erdoğdu ise ekliyor: “Esas suça iştirak bu belgeseli suç ürünü olarak göstermektir.”

Image

Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) haber alma hakkı, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü alanlarında faaliyet yürüten bir sivil toplum kuruluşudur. Derneğimiz başta gazeteciler olmak üzere mesleki faaliyetleri sebebiyle yargılanan kişilere hukuki destek vermektedir.