Türkiye’de 2022 yılının sonlarında yürürlüğe giren 217/A maddesi, kamuoyunda "sansür yasası" olarak bilinir hale geldi ve ifade özgürlüğü açısından ciddi endişeler doğurdu. Belirsiz tanımları ve geniş yorumlanmaya açık yapısı nedeniyle eleştirilen bu yasa, özellikle 2023 Şubat depreminin ardından, gazeteciler ve sosyal medya kullanıcıları üzerinde bir baskı aracı olarak kullanıldı. Halkın haber alma hakkını savunan pek çok kişi soruşturmalara, gözaltılara ve haklarında açılan davalara maruz kaldı, bu da toplumda korku ve otosansürü derinleştirdi. Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) olarak başlattığımız Sansür Yasası Yazı Dizisi, bu yasanın uygulanışını, toplumsal etkilerini ve ifade özgürlüğü üzerindeki sonuçlarını gazetecilerin katkılarıyla ele alıyor.
Av. Baran Kaya
Herhangi bir gazeteci hakkında kolaylıkla soruşturma açılabilecek bir suç tipi olan “Halkı Yanıltıcı Bilgiyi Alenen Yayma Suçu” neticesi itibariyle beraatle ya da takipsizlikle sonuçlansa da gazetecilerin bütün dijital materyallerine el konularak doğrudan gazetecilik faaliyetlerini engelleyecek bir biçimde kullanılmaya müsait bir suç. Gazetecilerin yaptıkları araştırmaları ve çalışmaları kaydettiği dijital aygıtlarına el konulmasıyla da gazetecilik faaliyetleri engelleniyor, araştırmaları üçüncü kişilerin ellerine geçiyor ve dahası Basın Kanunu 12’inci maddede tanınan “kaynağını gizleme hakkı” ihlal ediliyor.
Gazetecilere yaptıkları haberlerden dolayı soruşturmaları, tutuklanmaları, yargılanmaları ve cezalandırılmaları basın özgürlüğünün hala en önemli konusunu oluşturuyor. Basın özgürlüğünü ve geniş anlamıyla ifade özgürlüğünü kullanan gazetecilerin bu sebepten ötürü hürriyetlerinden yoksun kalmalarıyla sonuçlanan tutuklanma, gözaltına alınma ve hüküm giyme gibi sonuçlarla karşılaşmaları elbette ki bu haklara ağır bir saldırı niteliği taşıyor. Bu saldırıların caydırıcılık etkisi nedeniyle zaman zaman gazeteciler otosansür yoluna tercih ettiklerinde gazetecilik etkisi sınırlandırılıyor zaman zaman ise hürriyetinden yoksun kalmanın neticesi bakımından fiili olarak gazetecilik faaliyetleri doğrudan engelleniyor.
2022’de TCK 217/A maddesine eklenen ve kamuoyunda dezenformasyon yasası olarak bilinen “Halkı Yanıltıcı Bilgiyi Alenen Yayma Suçu” ise son dönemde gazetecilerin ifade özgürlüğünü kullanmaları nedeniyle açılan davaların en yaygın örneği. Her ne kadar çoğu soruşturma takipsizlikle sonuçlansa, beraat kararları verilse, öngörülen ceza görece düşük (1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası) olsa da yine de gazetecileri gözaltına almayı ve/veya tutuklamayı kolaylaştırıcı bir rol üstleniyor.
Gazetecilerin özgürlüğüne yapılan müdahaleler çok ciddi sonuçlara neden olmakla birlikte faaliyetlerini doğrudan engellendiği haller yalnızca gazetecinin özgürlüğüne doğrudan yapılan müdahaleler değil. Gazetecinin haber yapma imkanlarını teknik olarak ortadan kaldırmak da bu haller arasında. TCK 217/A’da düzenlenen “Halkı Yanıltıcı Bilgiyi Alenen Yayma Suçu” da bir yanıyla böylesi halleri yaratmaya imkan tanıyor. Gazetecilerin, doğrudan yaptıkları haberlerden dolayı, özgürlüklerinden olmasalar dahi “arama ve elkoyma kararları” ile gazetecilerin haber yapma materyallerine, araştırmalarına ve kaynaklarına hukuka aykırı şekilde müdahale ediliyor. El konulan dijital materyallerin uzun süre iade edilmediği de düşünüldüğünde uzun sürelerde gazetecilik faaliyetini sürdürmesinin önüne geçilmiş olduğu da el koyma işlemlerinin açık bir sonucu.
El koyma işlemleri çoğunlukla suçla ilgisiz şekilde. Çünkü suçlamaya konu haberler zaten kamuoyunda yayınlanmış, gizlenmemiş haberler. Dolayısıyla el koyma işlemiyle yanıltıcı bilgi olduğu iddia edilen haberle ilgili toplanması arzu edilen bir delil de mantıken bulunmuyor.
Bu tip dosyalarla ilgili en yakın örneklerden biri de Gazeteci Cengiz Erdinç davası
Erdinç’in yargılamasına neden olan davanın öncülü ise başka bir gazeteci olan Tolga Şardan’ın haberi. Şardan, 31 Ekim 2023 tarihinde T24 isimli internet sitesinde "MİT'in Cumhurbaşkanlığına sunduğu 'yargı raporu'nda neler var?" başlıklı bir yazı yayımladı. Özellikle son 5-6 yıl içerisinde büyük illerdeki adliyelerde alınan kararların ve yaşanan yargı krizinin perde arkasına yer verilen yazı, kamuoyunda oldukça tartışılmış hatta bu haber sonucunda 217/A madde kapsamında başlatılan soruşturmada Şardan tutuklandı.
Cengiz Erdinç de, 31 Ekim 2023 tarihinde bu yazıda yer verilen iddiaları değerlendirdiği dört tweet attı. Bu tweetlerinde belirttiği olguları ise Polat Safi isimli yazarın kitabına dayandırdığı da görülüyor. Bu tweetlerden ikisi şunlar:
- “Daha önce de yazdım, öncelikle MİT durup durup Erdoğan'a rapor hazırlamıyor, 11 Aralık 2020 tarihinde MİT'te sınır aşanlar da dahil organize suçla ilgili bir birim kuruldu. Peker'in açıklamalarıyla başlayan süreç de dahil pek çok olay ve operasyon bu birimle ilişkili”
- “İkincisi, en az iki aydan beri Ankara'da yedi sekiz savcının çalıştığı "operasyonların anası" diyebileceğimiz bir büyük hazırlık var. Bunu özellikle Bakırköy Adliyesi'ni işaret ederek defalarca telaffuz ettim, bazı mahalli idarelere, icra dairelerine kadar uzanan bir soruşturma.”
Söz konusu paylaşımlar da çeşitli haber siteleri tarafından da haberleştirildi
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı da Erdinç'in bu paylaşımının ardından, 2 Kasım 2023 tarihinde Erdinç hakkında “(…) Açık kaynak araştırmalarında Kronos Haber sitesinde yapılan yayında X adresinde Cengiz Erdinç kullanıcı isimli sosyal medya kullanıcısı tarafından sosyal medya aracılığıyla 31.10.2023 tarihinde yapılan paylaşımlarda yanıltıcı bilgiyi alenen yayma niteliğinde sözler sarf ettiği” gerekçesiyle başlattığı soruşturmada Erdinç'in gözaltına alınması, evinde arama ve el koyma işlemi yapılması yönünde karar aldı, gecikmesinde sakınca bulunan hal kapsamında olduğu iddiasıyla 15.30-16.30 saatleri arasında gerçekleştirilen ev aramasında Erdinç'e ait 3 bilgisayara, 7 harddiske, hafıza kartlarına, 40 USB'ye, 2 kasete, 1 telefona, 1 simkarta, 1 harici diske, 1 DVD'ye, 1 CD'ye imaj almaya elverişli donanım ve uzman bulunmaması nedeniyle el konuldu. Ertesi gün Ayvalık Sulh Ceza hakimliğinde sorgusu yapılan Erdinç, yurtdışına çıkmama ve karakola imza atma şeklinde adli kontrolle serbest bırakıldı.
Burada tartışılması gereken hususlardan ilki Erdinç’in yazılarının somut verilere dayanıyor oluşu. Yazılarda da zaten yasal bir kitaba atıf bulunuyor. TCK 217/A maddesindeki suçun ilk unsurunun alenen yayınlanacak bilginin “yanıltıcı bilgi” olduğu düşünüldüğünde ilk bakışta bu unsurun olmadığını görüyoruz. Öte yandan yine kanun metninde yanıltıcı bilginin “sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle” yayılması da suçun oluşumu için gerçekleşmesi gereken şartlardan biri olarak düzenleniyor. Bu bahsi geçen yazıların böyle bir saikle yazılmış olması da zaten akla uygun değil. Yani ilk görünüşte suçun oluştuğundan bahsetmek mümkün bile değilken doğrudan gazetecinin evinde bulunan bütün depolama aygıtlarına, dijital materyallere el konulması hukuka uygun olduğundan bahsetmek de mümkün değildir.
Soruşturma esnasında yapılan el koyma işleminin zaten işlendiği iddia edilen suçun ispatına dönük olması gerekliliği açık iken CMK 134’üncü madde de bilgisayar, bilgisayar programı, kütükleri gibi dijital materyallere el konulmasını “başka surette delil elde etme imkânının bulunmaması hali” ile sınırlıyor. Zaten halihazırda kamuya açık bir yazı ya da haberin suç ihtiva ettiği iddiasıyla başlatılan soruşturmada el koyma kararı verilmesinin herhangi bir şeyi ispata dönük olmadığı, TCK 217/A bakımından delil olarak kullanılamayacağı da şüpheye yer bırakmayacak bir gerçek. Zaten soruşturma boyunca ya da Ayvalık Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen yargılamada söz konusu el koyma kararına konu araç gereçlerle ilgili ne bir rapor hazırlandı, ne iddianamede bahsi geçti, ne de kararda bir atıf yapıldı. Dosyada bu materyallere neden el konulduğuyla ilgili hiçbir bahiste bulunulmadı. Nihayetinde ise Erdinç beraat etti. Yani savcılığın el koyma maksadının suçla bir ilgisi olmadığını söylemek yanlış olmayacaktır.
Herhangi bir gazeteci hakkında kolaylıkla soruşturma açılabilecek bir suç tipi olan “Halkı Yanıltıcı Bilgiyi Alenen Yayma Suçu” neticesi itibariyle beraatle ya da takipsizlikle sonuçlansa da gazetecilerin bütün dijital materyallerine el konularak doğrudan gazetecilik faaliyetlerini engelleyecek bir biçimde kullanılmaya müsait bir suç. Gazetecilerin yaptıkları araştırmaları ve çalışmaları kaydettiği dijital aygıtlarına el konulmasıyla da gazetecilik faaliyetleri engelleniyor, araştırmaları üçüncü kişilerin ellerine geçiyor ve dahası Basın Kanunu 12’inci maddede tanınan “kaynağını gizleme hakkı” ihlal ediliyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Nagla – Letonya kararında gazetecinin haberi nedeniyle hukuksuz şekilde dijitallerine el konulmasını ifade özgürlüğünün ihlali kabul ediyor. Gazetecilerin baskıdan uzak ve bağımsız bir biçimde faaliyetlerini sürdürebilmeleri ve gazeteciliğin aynı zamanda bir kamu görevi niteliğinde olduğu düşünüldüğünde, avukatların delillerini üçüncü kişilerden korumalarını sağlayan özel arama el koyma rejiminin gazetecilere de haber kaynaklarını ve araştırmalarını koruyabilmeleri amacıyla uyarlanması gerektiğini önermek çok da yanlış olmayacaktır.