YILDIZ TAR
Önümde bir iddianame. Hepi topu üç sayfa. Bir sayfası şüphelilerin isimleri, adresleri zaten. Kalan iki sayfa da insanda acaba savcılar birbirinde kopyala-yapıştır mı yapıyor diyecek kadar tanıdık.
İddianame bir olay anlatıyor. Ceza davasının doğası gereği, kriminal bir kurguyla ilerliyor. Yaşananlardan haberi olmayan, fotoğraf ve videoları görmeyen, bu tarz davaların ne sıklıkla ve nasıl açıldığını bilmeyen birileri için belki de inandırıcı gelebilir. Sonuçta, iddianame hazırlanacak kadar ciddi bir şeyler yaşanmış olmalı. Yaşanmış olmalı ki sekiz kişi, sırf bir film izlemek istediler diye yargılanıyor.
Geçtiğimiz yıl, LGBTİ+ Onur Ayı kapsamında bir film göstermesi engellenen, film izlemeye gidenlerin gözaltına alındığı, gözaltına alınanlar hakkında davanın açıldığı ‘BEKSAV vakasından’ bahsediyorum.
Zincirleme hukuk tamlamasına dalmadan önce gelin, 2023 Haziran ayına ışınlanalım.
2023 yılı Onur Ayı etkinlikleri yine yasakların gölgesinde geçti. Kaos GL’nin verilerine göre; Haziran ve Temmuz aylarında beş valilik, üç kaymakamlık ve iki rektörlük; on şehirde LGBTİ+ Onur Ayı etkinliklerini yasakladı. Sadece yürüyüşlerden bahsetmiyorum. LGBTİ+’ların yapması yasak eylemler listesinde film izlemek, piknik yapmak, sigara böreği ve kısır yemek, hatta çay içmek de vardı. Tek yasaklanmayan, nefes almaktı desek yeridir.
Adet olduğu üzere, idari makamların yasak kararlarını gözaltılar ve davalar takip etti. Davaya gelene kadar yaşananlar, davayı boşa düşürdüğü için; LGBTİ+ Onur Ayı davalarını, iddianameleri, duruşmaları konuşmaya başlamadan önce biraz daha geriye gitmek gerekiyor.
Yargılanmak aylar sürer, yasaklar bir dakika
2015’ten beri LGBTİ+ etkinlikleri itinayla yasaklanıyor. Yürüyüşlerde başlayan yasak kararı, 2017 yılında Ankara’da süresiz, kamusal alandaki her türlü faaliyeti kapsayan bir yasağa dönüşmüştü. Bu yasak kararlarını valilik ve kaymakamlıklar alıyor. Şablon metinlerle yayınlanan kararlara itiraz edebiliyorsunuz tabii ki. Mesela mahkeme 2017’deki süresiz yasağa karşı açılan davada, yasak kararının hukuka aykırı olduğuna hükmetti. Neredeyse diğer bütün yasak kararlarında da idari yargı, valilik ve kaymakamlıkların bu kararlarını hukuka aykırı buluyor. Ancak sorun, bu kararların aylar sonra çıkması ve bu arada etkinliğin yapılamamış olması, bazı durumlarda anayasal hakkını kullanmak isteyen insanlara dava açılmış olması oluyor. İdare makamının toplam bir dakikasını alan bir yasak kararı işlemine karşılık; siz hakkınızı aylarca mahkeme kapılarında aramak zorunda kalıyorsunuz bazen davacı, ekseriyetle davalı olarak…
Açalım: Diyelim ki bir etkinliğiniz yasaklandı. Dava açtınız, yasak kararının yürütmesinin durdurulmasını talep ettiniz. Dava sürerken en azından etkinliği yapabilmeniz için ivedilikle alınması gereken bu kararlar alınmıyor. Veya idari amirler, etkinlikten bir gün önce, bazen de etkinlikten birkaç saat önce karar alarak bu yolu kapatıyor. Engellenen etkinlikten sonra yayınlanan yasak kararlarına bile şahit olduk.
İşi iyice çıkmaza sokan diğer mesele ise; siz bu yasak kararına karşı dava açıp kazansanız da bu durum emsal oluşturmuyor. Ertesi yıl, aynı idari makam, aynı gerekçe ve kopyala-yapıştır metinle bir kez daha etkinlik yasaklayabiliyor. Anlayacağınız, son yıllarda katılmayı LGBTİ+ karşıtı büyük kuşatma yüzünden bıraktığımız Eurovision yarışmasında bizi temsil eden şarkılardan “Seninle Bir Dakika”da dediği gibi halimiz: “Sevmek bir ömür sürer, sevişmek bir dakika”
İnfial toplumundan yargı tacizine
Karar metinlerinde kamuoyuna açıklanmayan meseleler olabilir, her etkinliği ayrı değerlendiren idari makamlar; bu sebeple bir önceki yasak kararlarının hukuksuz olmasını görmezden gelme lüksüne sahip olabilir. Nihayetinde, ayrı ayrı değerlendirmesi gerekiyor değil mi her vakayı? Ancak, 2015’ten beri aynı döngü varsa, artık ayrı vakalardan değil; Valilik ya da Kaymakamlık yasağı, polis şiddeti ve şiddet görenlerin yargılanmasından müteşekkil, ayrımcı bir tertibattan bahsetmek gerekiyor.
Bu tertibatın en güncel örneği BEKSAV davası. Bilim Estetik Kültür Sanat Araştırmaları Vakfı (BEKSAV) Sinema Kolektifi, 2023 yılı Onur Ayı etkinlikleri kapsamında 7 Haziran’da, Birleşik Krallık’ta madenciler ve eşcinsellerin dayanışmasını anlatan “Pride” filmini birlikte izlemeye çağırmıştı. Kadıköy Kaymakamlığı tarafından yasaklanan gösterimin ardından BEKSAV etkinliğin yapılacağını duyurmuş, Sinema Kolektifi üyeleriyle birlikte filmi izlemeye gelen katılımcılar darp edilerek gözaltına alınmıştı. Gözaltına alınan sekiz kişiye 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa muhalefet iddiasıyla dava açıldı. Davanın ilk duruşması 31 Ekim 2023’te görüldü. İkinci duruşma 30 Ocak’ta.
Davanın iddianamesi, yazının başında da bahsettiğim tanıdıklığının yanı sıra aslında haber değeri taşımayacak kadar vaka-ı adiyeden. Kaymakamlığın Kadıköy ilçe sınırları içerisinde bir gün süreyle yasakladığı etkinlik, bir film gösterimi çünkü. Bir kültür sanat vakfının, kendi binasında film göstermesinin toplumda “infial uyandıracağı”, “milli, vicdani ve insani değerlere dokunacağı” iddiasıyla hazırlanan iddianamede olmayanlar ise; polis şiddeti, kaymakamlık yasaklarının hukuksuzluğunun mahkeme kararlarıyla tespit edilmiş olması.
İlk duruşmadan: Anons yok, şiddet çok
Davanın ilk duruşmasında, yargılanan isimler tam da bunları anlatmaya çalıştı. BEKSAV Kültür Merkezi yöneticilerinden Rüşa Sabur, film gösterimine yönelik polis saldırısını şöyle aktardı:
“21:00’de gerçekleşecek gösterim günü ben 17:00 civarında vakfın merkezinin bulunduğu yere geldiğimde yaklaşık 200 – 300 civarında polis memuru ile sokağın kapatıldığını, iki arkadaşımızın polisler ile diyalog içerisinde olduğunu gördüm. Ben de yanlarına gittim, yaptığımız işin bir kültür sanat faaliyeti olduğunu, yapılacak her türlü yasaklamanın özgürlüğe müdahale olduğunu ifade ettim. Henüz gösterinin başlamasına dört saat kadar bir süre varken hem biz hem de gösteri için gelen kişiler ablukaya alındık, ne olduğunu anlamadan etrafımız çevrildi, bu gösteriye gelecek kişilere de bir göz dağı verme amaçlıydı, herhangi bir anons yapılmadan doğrudan zor kullanılarak gözaltına alındık. Herhangi bir açıklama, yürüyüş veya eylem olmaksızın bu şekilde bir haksız muameleye maruz kaldık, iki arkadaşımız t-shirtleri yırtılarak işkenceye maruz kalarak zorla polis aracına bindirildi.”
BEKSAV Yürütme Kurulu Üyesi Mine Şirin:
“Haziran ayı Onur Haftası kapsamında bir açık hava sineması düzenlemeye karar verdik ancak kaymakamlık tarafından alınan bir yasaklama kararı gerekçe gösterilerek gösterinin başlamasına saatler kala vakfın çevresi polisler tarafından ablukaya alındı, gösterimin yapılması engellenmek istendi, zaten bu kapsamda da film gösterimi yapılamadı. Polis tarafından herhangi bir uyarı ve anons yapılmaksızın bir anda kalkanlar ile zor kullanma yetkisi kullanılarak sıkıştırılmaya ve gözaltına alınmaya başlandık. Bize fiziki kuvvet uygulanırken anons yapmaya başladılar, öncesinde herhangi bir anons yapmadılar; ayrıca kelepçe takmayı da beceremedikleri için arkadaşlarımızı hırpaladılar. Kendilerine karşı direnme olarak kabul edilebilecek eylemimiz olmamıştır. Bu kapsamda atılı suçun yasal unsurlarını uluşturabilecek hiçbir eylem söz konusu olmadığından beraatimi istiyorum.”
Yargılanan başka bir isim Berkan Deveci ise, dönemin Emniyet Müdürü Hanifi Zengin’den bahsetti:
“Ben olay tarihinde film gösterisine katılmak için BEKSAV'ın bulunduğu yere gitmiştim, bahçeden içeri girmek istemiştim ancak polis bahçe kapısı önüne barikat kurmuştu, içeri girmemize izin verilmiyordu, hem içeriden çıkan arkadaşlarımızı hem de bizi ablukaya aldılar, sonrasında da Emniyet Müdürü Hanifi Zengin polislere talimat verip "anons yapın, göz altına alın" diyerek yasal süreci doğru bir şekilde işletmeden hepimizi göz altına aldırdı, yeni atanmış bir müdür olarak rüştünü ispat edebilmek için bu şekilde davrandığını düşünüyorum, o gün yapmak istediğimiz gösteri kesinlikle kanuna aykırı değildi, bu şekilde kültür sanat faaliyetlerine de devam edeceğiz, atılı suçlamaları kabul etmiyorum, beraatimi talep ediyorum.”
Yargı tacizi olarak dava açmak
Bu tarz davaları, tekil ve adli örnekler olarak değerlendirdiğimizde; meselenin gerçek yüzünü gözden kaçırdığımızdan bahsettik. Bahsetmemiz gereken diğer başlık ise, bu davaların artık yargı tacizine dönüşmüş olması.
Kaos GL’nin 2022 yılına ait “Özgürlüğe Yürüyelim” başlıklı LGBTİ+’ların İnsan Hakları raporuna göre; 2022’de 15 şehirde devlet koruması altında nefret mitingleri yapılırken, en az 571 LGBTİ+ aktivisti gözaltına alındı. 2022’den LGBTİ+’lara düşen işkence, kötü muamele, gözaltı, yasaklar, yağma ve davalar oldu. Bütün bu uygulamaları “kamusal alandan tasfiye” diye yorumlayan raporu incelediğimizde; hepsinin ortak bir amacı olduğunu görüyoruz: LGBTİ+ realitesini, bu realitenin tanınması yönündeki mücadeleyi sansürlemek.
2023’te de bu tablo değişmesi, hatta daha vahim bir hal aldı. Tak diye yasak kararı alınan memleketin, şak diye dava açan mahkemelerinde adalet ise; adresinde bulunmamaya devam ediyor.