Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği Eş Direktörü Veysel Ok, “AYM kararının uygulanmadığı bir ülkede kimsenin hukuki güvenliğinden bahsedilemez” dedi.
İlke TV’de Dilek Odabaş’ın “Seçim Zamanı” adlı programına katılan Veysel Ok; Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay hakkında iki kez ihlal kararı vermesine karşın TBMM’de milletvekilliğinin düşürülmesini değerlendirdi. Ok, Meclis oturumunda başkanvekili Bekir Bozdağ’ın yanlış kararı okuduğunu belirterek, “Bozdağ'ın okuduğu karar Yargıtay'ın kararı Yargıtay'ın 'Anayasa Mahkemesi'ni tanımıyorum' dediği karar ama okunması gereken karar İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi kararı. O karar okunduktan sonra Teknik olarak Can Atalay'ın vekilliği düşer. Yanlış karar okuduğu için hukuki olarak da teknik olarak da Can Atalay hala vekil” diye konuştu.
Veysel Ok, Anayasa Mahkemesi’nin ihlal ve yeniden yargılama kararıyla 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin vermiş olduğu kararın 'kesinleşmiş olmaktan' çıktığını savunarak görüşlerini şöyle dile getirdi:
“Ortada bir kesinleşmiş yargı kararı yok. Kesinleşmiş yargı kararının Meclis'te okunmasıyla Can Atalay'ın vekilliği düşer. Oysa Anayasa Mahkemesi'nin verdiği ihlal kararı ve yeniden yargılanma kararı nedeniyle İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin vermiş olduğu karar kesinleşmiş olmaktan çıkıyor yani iki yönlü olarak bir usul hatası yaptılar. Bu yüzden hukuki olarak sonuç doğurmayan bir eylemdi bu. Şu anda belki baskıyla zor kullanarak, maalesef tüm anayasal kurumlar onların hegemonyasından olduğu için Can Atalay'ın vekilliğini hemen Meclis sitesinden düşürdüler. İşte belki maaşını keserler ama hukuki olarak Can Atalay hala vekil iki açıdan hala vekil. Bir ortada kesinleşmiş bir mahkeme kararı yok çünkü Anayasa Mahkemesi kararı bozdu ve yeniden yargılayın dedi. İkinci olarak zaten bu bence trajik komik bir olay Bekir Bozdağ yanlış kararı okudu. Peki bu yanlış karar meselesi bilinçli bir tercih mi, ben bilinçli tercih olduğunu düşünmüyorum hukuk bilmemezlik olduğunu düşünüyorum.
Türkiye Cumhuriyeti'nin anayasal bir hukuk devleti olmaktan çıktığının farkındaydık, ama usul hataları dahi yapan iş bilmeyen insanlar tarafından yönetilen bir ülke haline geldi. Belki şu anda toplumsal muhalefet yok, hukuki yollar tıkanık görünüyor ama ileride muhakkak bununla ilgili Türkiye hem kendi Anayasa Mahkemesi'nde, hem Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde ihlal kararı alacaktır. Bu açıdan Meclis'te yapılan bu şovun bir hukuki karşılığı yok.
Aslında yüksek mahkeme kararlarının uygulanmadığı tek vaka Can Atalay değil Osman Kavala, Selahattin Demirtaş Bu ikisi de Avrupa İnsan Hakları mahkemesinden ihlal kararı aldılar. Tahliye kararı aldılar mahkeme onları tahliye edin derhal serbest bırakın dedi ve uygulanmadı bizim anayasamıza göre Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları en üst yargı organıdır. Yani Anayasa Mahkemesi'nin dahi üstünde bir organdır. Bu ilk defa olmadı. Şimdi herkes ilk defa diyor ama ilk defa değil. Türkiye her an yaptrımla karşı karşıya kalabilir. Bu kararı uygulamadığıı için. Şimdi de kendi Anayasa Mahkemesi kararına uymayan bir devletle karşı karşıyız. Peki şunu tam burada sormak istiyorum: Şimdi kendi Anayasa Mahkemesi’nin kararına uymuyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararına uymuyor Türkiye. Bakıldığında başka denetleyici mekanizma yok. Ne olacak peki bundan sonra. Zaten amaç da bu. Denetleyici mekanizma olmaması. Bireysel başvuru 15 Temmuz darbesi öncesi 2010 referandumuyla AKP hükümetinin getirdiği bence çok iyi bir şeydi ama sonra rejim değişti ve bu rejim için yani Başkanlık sistemi diye adlandırılan aslında tek kişinin karar merci olduğu bu sistem için Anyasa Mahkemesi’nin bu hali bile engel.
Yani mesele Can, Selahattin Demirtaş, Osman Kavala’dan ibaret değil bu mesele 85 milyon Türkiye Cumhuriyeti yurttaşınının hukuki güvenliği ile ilgili. Anayasa Mahkemesi’nin kararlarının uygulanmadığı bir rejimde bir ülkede hiç kimsenin hukuki güvenliği olmaz aslında meseleye böyle bakmak lazım.”