Soner Şimşek, MLSA TV’deki programında gündeme dair önemli konuları konukları ile ele almaya devam ediyor. 30 Temmuz’da yayınlanan programda Soner Şimşek, Turkey Litigation Support Project Eş Direktörü, hak savunucusu, avukat Ayşe Bingöl’ü konuk etti. “AİHM, ihraç edilen Barış Akademisyenleri için Türkiye’den savunma istedi” başlığı ile yapılan programda avukat Ayşe Bingöl AiHM’in “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisinin imzacısı olan ve bu sebeple OHAL KHK’leri ile işlerinden çıkartılan akademisyenler tarafından yapılan 43 başvuru için Türkiye’den savunma istemesini değerlendirdi. https://youtu.be/Q5vyryEJ_Zo
AİHM’den Türkiye’ye zor sorular
Barış Akademisyenleri’nin Türkiye’de maruz kaldıkları hak ihlallerinin “yargı tacizine” varacak kadar derin ve çok boyutlu olduğunu hatırlatan Bingöl, AİHM’in istediği bu savunmanın Barış Bildirisi imzacısı oldukları ve de hem imzacı hem sendikalı oldukları için işlerinden edilen 81 akademisyenin işten atılmasında kullanılan OHAL KHK’leri ile ilgili olduğunu belirtti. Bingöl, her ne kadar AİHM’in savunma talebinin Barış Akademisyenleri’nin maruz bırakıldıkları sürecin yalnızca bir boyutunu ilgilendirse de bu bildirim ile Mahkeme’nin Türkiye’ye “son derece zor sorular” sormuş olduğu değerlendirmesini yaptı. Söz konusu savunma talebi 2016 ve 2017 yıllarında yapılan başvurulardan oluşuyor olsa da bu başvurular üzerinden yürüyecek sürecin AİHM’de bekleyen diğer başvurular için de belirleyici olacağını belirten Bingöl, Mahkeme’nin kendi “sormak istediği ve ileride ele alma biçiminin de işaretlerini veren” soruları Türkiye’ye yönelttiğini söyledi. Mahkeme’nin Türkiye’ye yönelttiği soruları özetleyerek devam eden Bingöl, bu sorular içerisinde en önemlilerden birisinin OHAL Komisyonu’nun etkili bir iç hukuk yolu olup olmamasının sorgulanması olduğunu vurguladı. AİHM’in daha önceki başvurularda OHAL Komisyonu’nu işaret ederek verdiği “Köksal- Türkiye Kararı” sonrasında faaliyete başlayan OHAL Komisyonu ile ilgili sorunları Mahkeme’nin de sorgulamaya başladığını düşündüğünü belirten Bingöl, bu değişen tavrı “Mahkeme’nin artık OHAL Komisyonu’nun etkililiği, etkisizliği ya da iç hukuk yollarının etkililiğini, etkisizliği konusunu yeniden tartışmak istediğini ve Türkiye'den buna cevap geliştirmesini istediğini gösteriyor” diyerek özetledi. OHAL Komisyonu’nun bir iç hukuk yolu olarak etkinliğinin sorgulayan soruların yanı sıra, AİHM’in Türkiye’ye aynı zamanda OHAL KHK’leri ile ihraç edilen akademisyenlerin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden doğan haklarının ihlal edildiğine dair iddiaları da sorduğunu aktaran Bingöl, AİHM’in Türkiye’ye başvurucuların adil yargılanma (AİHS 6. Madde), özel, hayat, kişilik ve aile (AİHS 8. Madde) ve ifade ve örgütlenme özgürlüğü (AİHS 10. ve 11. Madde) haklarının KHK ile ihraç yoluyla ihlal edilip edilmediğini sorduğunu aktardı. AİHM’in Türkiye’ye yönelttiği sorulardan bir diğerinin ise Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 18. Maddesi ile ilgili olduğunu açıklayan Bingöl, Mahkeme’nin Türkiye’ye ihraç edilen akademisyenlerin haklarının keyfi ve “kötü niyetli” olarak mı kısıtlandığını sorduğunu belirtti. Bu zor soruların önemli anlamı olduğunu belirten Bingöl, AİHM’in Türkiye’ye yönelttiği bu soruların “Mahkeme’nin bu başvuruları ele alma biçimine ilişkin yol gösterici” olsa da nihai karara yönelik çok net işaretler barındırmayabileceği hatırlatmasında bulundu.
AİHM’in değerlendirmesi Türkiye içerisindeki süreçleri de ilgilendiriyor
Mahkeme’nin olağan işleyişinden dolayı bütün sürecin aylarca sürebileceğinin altını çizen Bingöl, daha önce olduğu gibi Mahkeme’nin doğrudan ret kararı vermemesinin önemli olduğunu belirtti. Mahkeme’nin bu tutumunun STK’lar için de önemli olduğunu belirten Bingöl, ilgili STK’ların da artık bu sürece dahil olabileceğini söyledi. Bingöl, tüm bu sürecin yalnızca başvurucular için değil KHK’ler ile işinden edilmiş ve beş yıldan fazla süredir mücadele eden binlerce kişiyi ilgilendirdiğini söyledi: “AİHM’nin bu başvurularla ilgili vereceği özellikle Komisyon’a ilişkin yapacağı değerlendirme Türkiye içerisinde yürüyen süreçlere de etki edecek bir değerlendirme çünkü AİHM kararları bireysel başvurularla ilgili verilen kararlar ancak o kararların icrası zorunluluğu o kararın işaret ettiği sistemli hak ihlallerinin giderilmesi, kaynağının ortadan kaldırılması da gerektiriyor.”
AİHM, Türkiye’deki sorunların çözümüne katkı sunmalı
Daha önce AİHM’e yöneltilen eleştirileri hatırlatan Bingöl, bu süreçte AİHM’in önündeki başvuruların Türkiye’de derinleşen yargı bağımsızlığı ve sistem ile ilgili sorunlardan kaynaklandığını ve Mahkeme’nin bu sorunların çözümü için önemli bir “bölgesel hak arama merci” olduğu gerçeğini dikkate alması gerektiğini düşündüğünü söyledi. Geç de olsa başlayan bu sürecin umut verici olduğunu belirten Bingöl, değerlendirmelerini de bu şekilde tamamladı: “Mahkeme’nin elinde olması gereken sonuçlara ulaşması için yeterli bilgi, belge, rapor var, olacak ve onların da gerektirdiği bir sonuca ulaşması umudu taşıyabiliriz diye düşünüyorum.”