MUHİTTİN BOTAN
Hakkâri Tabip Odası önceki dönem Başkanı Dr. Hüseyin Yaviç ile Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Temsilcisi Sevim Çiçek’in yargılandığı davada, savcının görüşünü esas alan mahkeme emsal bir karara imza atarak beraat verdi. Savcı, kamu makamının tüm eylem ve etkinlikleri mülki idari amirin iznine bağlamasının, ‘önceden izin almadan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını’ güvence altına alan anayasaya aykırı olduğunu belirtti.
Yaviç ve Çiçek, hastanede tuttuğu 36 saatlik nöbetin ardından geçirdiği trafik kazasında hayatını kaybeden asistan doktor Rümeysa Berin Şen’in ölümüne ilişkin, 25 Ekim 2021 tarihinde Van’da yapılmak istenen basın açıklamasına katıldıkları gerekçesiyle yargılanıyordu. 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet ettikleri iddia edilen Yaviç ve Çiçek’in yargılandığı davanın son celsesi, bu hafta Van 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
Duruşmada esas hakkındaki görüşünü sunan savcı Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) 10 Kasım 2022 tarihli ‘Cihan Tüzün Ve Diğerleri’ kararı ile 13 Nisan 2023 tarihli Velat Kaya kararını emsal gösterdi. Savcı esas hakkindeki görüşünde şu değerlendirmeyi yaptı:
“Sanıkların üzerine atılı suçun 2911 sayılı yasanın 28. maddesinde ‘Kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşleri düzenleyen veya yönetenlerle bunların hareketlerine katılanlar, fiil daha ağır bir cezayı gerektiren ayrı bir suç teşkil etmediği takdirde bir yıl altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır’ şeklinde düzenlendiği, tüm dosya birlikte değerlendirildiğinde Anayasa Mahkemesi kararlarında belirtildiği üzere kamu makamının tüm eylem ve etkinlikleri mülki idari amirin iznine bağlanması, Anayasa'nın 34. maddesinin birinci fıkrasında toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının önceden izin almadan kullanılabileceği yönündeki ek güvencesine aykırı olduğu ve anayasa maddesinin sözüyle çeliştiği anlaşılmakladır.”
Savcı, iddianameye konu toplantı ve gösterinin kanuna aykırı olmadığını, bu sebeple atılı suçun yasal unsurlarının oluşmadığını belirterek, sanıkların beraatını istedi. Mahkeme de savcılık makamının talebine uyarak beraat kararı verdi.
Avcı: Emsal niteliğinde bir karar
Van Barosu Avukatlarından Ümit Avcı, karara ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı: “İzin almadan basın açıklaması yaptıkları gerekçesiyle gözaltına alınanlar hakkında dava açılmıştı. Ancak, Anayasa’nın 34. maddesinde, ‘herkes önceden izin almaksızın toplantı ve gösteri yapma hakkına sahiptir’ deniyor. İkinci maddesinde de bunun sınırlama koşullarını belirtiliyor. Son fıkrasındaysa bu hakkın ne şekilde kullanılacağı, ‘kanunla düzenlenir’ deniyor. Burada bahsedilen kanun, 2911 sayılı Toplantı, Gösteri ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’dur. Bu kanunun 28. maddesinde, Anayasa’nın 34. maddesinde ön görülmeyen bildirimin, izin olarak değerlendirilmesi durumu söz konusu. Dolayısıyla yürütülen soruşturmalarda, ‘izin talebinde bulunulmadı’ ya da ‘izin verilmeden yapılan toplantılar kanuna aykırıdır’ gibi gerekçelerle, 2911 sayılı yasaya muhalefetten dava açılırdı. Bu davada da bu yapıldı. Tabip Odası ve THİV’in basın açıklamasında kolluk kuvvetleri, ‘bildirimde bulunmadan bu toplantıyı yapmanız kanuna aykırıdır’ diyerek, katılımcıları yaka paça gözaltına aldılar.”
'Bildirim izin almak için değil, güvenliğin sağlanması için yapılır'
Bu güne kadar girdikleri tüm yargılamalarda 2911 sayılı kanunun 28. maddesinin anayasaya aykırı olduğunu, anayasada ‘izin şartının’ olmadığını dile getiren Avcı, “2911 sayılı kanunun 28. maddesinde belirtilen bildirim hususunun ‘izin alma’ olarak değerlendirilemeyeceğini, aksine bunun yetkili makamların toplantı ve yürüyüşün yapılacağı alanda önceden güvenliği sağlayabilmesi amacıyla yapılan bir bildirim olduğunu belirtiyorduk. Bunun anayasaya aykırı olduğunu defalarca söyledik. Anayasa Mahkemesi de son dönemlerde somut kararlarında buna değindi” dedi.
Avukat Ümit Avcı, şu ifadeleri kullandı: “Burada da ilk kez savcılık, bu hususu anayasa üzerinden tartıştı ve beraat istedi. Bu kararda, bizim daha önce savunduğumuz, tartıştığımız hususlarla örtüşen bir değerlendirme yapıldı. Bu nedenle bunu önemli buluyoruz. Emsal kararlar, izin alınmadan da toplantı ve gösteri yürüyüşleri yapılmasının ve hakkın kullanımının önünün açılabileceği anlamına geliyor. İkinci husus da genel kısıtlamalarla bu hakkın kullanılmasının engellenmesinin mümkün olmadığıdır. Yani valilik tarafından, iki bin günden fazladır, eylem ve etkinlik yasakları gerekçe gösterilerek, basın açıklamasının yasaklanması da anayasaya aykırı.”
'Van'da OHAL uygulamaları hiçbir zaman kaldırılmadı'
Dava kapsamında yargılanan Türkiye İnsan Hakları Vakfı yöneticisi Sevim Çiçek de açıklamalarda bulundu. Çiçek, 2016 yılında ilan edilen OHAL’in 2018 yılında kaldırıldığını hatırlatarak, “Ama Van’da aslında OHAL uygulamaları hiçbir zaman kaldırılmadı. Van Valiliği tarafından Kasım 2016 yılından itibaren art arda alınan yasaklama kararlarıyla kentte yurttaşların toplanma, gösteri ve yürüyüş hakkı kesintisiz olarak beş, altı yıldır engelleniyor. Burada bir milyon 500 bin yurttaş anayasa tarafından güvence altına alınan bu hakkını hiçbir şekilde kullanamadı” dedi.
Çiçek, yargılanmalarına gerekçe gösterilen davaya ilişkin de “Van’da hiç bitmeyen OHAL orada karşımıza çıktı” diyerek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Çok sayıda polis vardı. Araçlarla basın açıklaması yapacağımız yer abluka altına alınmıştı. Türkiye çapında yapılan basın açıklamasını biz de Van’da yapabilmek için bir buçuk saat müzakere ettik. Fakat polis, valinin yasaklama kararı dışında, hiçbir yasayı kabul etmiyordu. Kolluk kuvvetleri için geçerli olan tek yasa, bu hukuksuz, keyfi yasaklama kararıydı. Tüm duruşmalarda ısrarla şunu söylüyorduk: En temel hakkımızı kullanıyoruz, bu da suç değildir. Suç, valiliğin yasaklama kararıdır. Suç, temel hakkımızı kullanmamızı engelleyen, kolluğun yaptığı gözaltı işlemidir. Dolayısıyla burada yargılanan biz değiliz, yargılanan anayasadır. Van’da son beş, altı yıldır anayasa yok sayılıyor. En temel haklar olan toplanma, örgütlenme, gösteri ve yürüyüş hakları ortadan kaldırılmış gibi. Hak yokmuş gibi bir uygulama var. İki yıl boyunca süren bu davada, bizim dile getirdiğimiz konuların yargı yoluyla da onaylanmış olması sevindirici. Valiliğin aldığı bu keyfi kararlar anayasanın üstünde değildir, anayasaya aykırıdır.”
Ne olmuştu?
Ankara Şehir Hastanesi’nde 36 saat nöbet tuttuktan sonra aracıyla evine dönmek üzere yola çıkan 25 yaşındaki asistan hekim Rümeysa Berin Şen, park halindeki kamyona arkadan çarparak yaşamını yitirdi. Asistan hekimlerin uzun nöbet süreleri ve nöbet ertesinde izinlerinin olmaması gibi sorunlar, böylece yeniden gündeme geldi. Türk Tabipleri Birliği (TTB) asistan hekimlerin haklarına dikkat çekmek ve uzun süreli nöbetlerin insan yaşamına mal olabileceğini gündeme getirebilmek için ülke çapında basın açıklaması yapma kararı aldı.
Van’da da Van-Hakkâri Tabip Odası da Dursun Odabaş Tıp Merkezi önünde basın açıklaması yapma kararı aldı. Ancak, alınan aşırı güvenlik önlemi ve basın açıklaması için izin alınmadığı gerekçesiyle polisler sivil toplum kuruluşu temsilcilerinden Dr. Hüseyin Yaviç ve Sevim Çiçek gözaltına aldı. Her ikisi hakkında 2911 sayılı Toplantı, Gösteri ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefetten dava açıldı.