Haberler

Yargı muhabirliği: Adliye koridorlarında gazetecilik

Yargı muhabirliği: Adliye koridorlarında gazetecilik
ESRA KOÇAK MAYDA 
Yargı muhabirliği, mahkeme dilini öğrenmenin, çoğu zaman labirentteymişsiniz hissi veren adliyede yolunu bulmanın, savcılardan bilgi alabilmenin ve taraf olmasanız da verilen haksız bir karara karşı sessiz kalmanın zorluklarını da içeren yoğun fiziksel ve duygusal emek gerektiren bir alandır. Tüm bu zorluklara rağmen yargı muhabirliği, belki de hasıraltı edilecek hukuksuzlukları ve insan hakları ihlallerini kamuoyuna taşıyabilme imkanı ile de ödüllendirir.  Tüm bu önemine rağmen, Türkiye’de yargı muhabirliği gerek baskılar gerekse alana özgü zorluklardan dolayı giderek daralan bir alan. Bunun nedenlerini ve yargı muhabirliğini bu alanın deneyimli isimleri Sibel Hürtaş, Alican Uludağ ve Mesut Hasan Benli ile konuştuk.

Adliye koridorlarında gazetecilik

Gazeteciliğe adımını insan hakları ihlallerini ve davalarını takip ederek başladığını anlatan Sibel Hürtaş,  yargı muhabirliğine geçişini şöyle anlatıyor: “1998 yılında Evrensel gazetesinin Ankara Bürosunda mesleğe başladım. Ankara’ya yeni gelmiştim, hiçbir yeri bilmiyordum. O zamanlar gazetenin hemen önündeki cadde olan Yüksel Caddesi’nde İnsan Hakları Derneği (İHD) hafta sonları aynı saatte eylem yapardı. Onları rutin olarak izlemeye başladım, ardından İHD ve Türkiye İnsan Hakları Vakfının (TİHV) kapısından ayrılmaz oldum. İşkence ve kötü muamele şikayetlerinin çok yüksek olduğu dönemlerdi. Bazen derneğe yapılan başvuruları tek tek haber yapıyordum. Sonra da avukatlar davaları haber veriyordu, ağır cezaya gidip sessiz sedasız bir köşede izliyordum. Gazeteye de çok sayıda başvuru oluyordu: işkence, kötü muamele, kayıplar, yasaklamalar… Gazeteye gelenlerle ilgilenmek, onları dinlemek de benim için ayrı bir alandı. Sonra bir baktım adliyeden çıkmıyorum, adliye muhabiriyim. “ Yargıyı insan yaşamına doğrudan dokunulan yer olarak ifade eden Mesut Hasan Benli ise neden bu alanı seçtiğini “Devletin soyut olan gücünün, somut olarak görüldüğü yerlerin başında yargının geldiğini düşünüyorum.  Devletin gücünü kullanan yargı mensuplarının iki satırlık yazısı, talimatı ile sıradan insanın hayatını kolaylıkla – olumlu ya da olumsuz anlamda - değiştirdiğine tanıklık yapmak mümkün. Özellikle sıradan vatandaşın adalet arayışına, mücadelesine tanıklık yapmak,  sesini duyurarak adalet mücadelesine destek olmak gazetecinin temel görevlerinden birisidir. Bütün zorluklarına rağmen, saydığım bu nedenler, bu alanda çalışmamın itici gücü olmuştur" diyerek anlatıyor.  Hak haberciliği alanında ismini sık sık duyduğumuz Alican Uludağ ise Mustafa Balbay ve İlhan Selçuk'un gözaltına alındığı dönemde başlayan yargı muhabirliği serüvenini şu sözlerle aktarıyor: “Gazeteciliğe başladığımda Ergenekon soruşturmasında operasyonların yapıldığı bir dönemdi. Cumhuriyet gazetesi başyazarı İlhan Selçuk ve Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay da bu operasyonlarda gözaltına alınmıştı ve Balbay sonrasında tutuklanmıştı. Gazetenin henüz stajyer muhabiri olarak hukuksuzluğun hem tanığı hem de mağduru konumuna geldik. Bu nedenle yargı haberlerini yakından takip ettikçe bu alana ilgim daha arttı ve yeteneğimin bu alana kaydığını fark ettim.”

‘Yargı alanı, siyasi otoritenin açmazlarını acımasız bir biçimde ortaya koyar’

Yıllardır adliye koridorlarında haber takip eden gazeteciler, “yargı muhabirliği zor mudur, neden zordur?” sorusuna “Türkiye’de yargı muhabirliği yapmak daha zordur” diye cevap veriyorlar. Hürtaş, yargı ve siyaset ilişkisi üzerinden şöyle yanıtlıyor sorumuzu: “Özellikle Türkiye gibi otoriterliğin yüksek olduğu ülkelerde, siyasi iktidar her zaman toplumu yargı sopasıyla dizayn etmeye çalışır. Bir yanda sistemin hoş gördüğü alanlara ilişkin cezasızlık politikası yürütürken diğer yanda sistemin kendine tehlike olarak gördüğü alanlara ilişkin büyük bir hukuksuzluk politikası yürütülür. Bu anlamda Türkiye gibi artık anti demokratik olarak tanımlayabileceğimiz yönetim biçimlerinde ‘yargı’ alanı, siyasi otoritenin tüm açmazlarını acımasız bir biçimde ortaya koyması açısından önemlidir. Tüm bu hukuksuzluk alanını takip edebilmek adına Adalet Bakanlığından taşra adliyelerine kadar hukuk düzenini, büyük bir resim üzerinden takip etmeniz gerekir. Çünkü yargı o kadar göz önündedir ki toplum bunu talep eder.”  Hürtaş, Türkiye’de her şeyin bu kadar birbirine bağlı olmasının Türkiye’de yargı muhabiri olmanın zorluğunu ve yargı muhabirinden beklentileri arttırdığını söylüyor: “Yargı muhabirliği, siyasi iktidarın tutumuna göre oluşturulan cezasızlık ya da hukuksuzluk politikaları, Meclis’te değişen yasalar, artık tek adamın iki dudağı arasına sıkıştırılmış uluslararası sözleşmeler, hakim ve savcıların atamaları, yüksek yargıda oluşturulan içtihatlar, toplumun vicdanını yaralayan Soma olayı gibi büyük davalar ve büyük adliyelerden tutun taşra adliyelerine kadar yüz binlerce insan hikayesinin hepsini konu alır. Bu anlamda zordur. Oldukça derin bir perspektife ihtiyacınız vardır. Bu da daha fazla çalışma ve tecrübe ile yapılacak bir iş olduğu anlamına gelir.” Uludağ ise “Türkiye’de yargı muhabirliği zordur” diyor ve şöyle devam ediyor: “Çünkü, yargı özellikle son dönemde iktidar tarafından muhalifleri sindirmenin bir aracı haline dönüştü. Böyle bir ortamda yargıda ‘iliştirilmiş muhabir’ konumuna düşmek, gazeteciyi iktidarın sopası haline gelen yargının bir aparatı haline getirir. Böyle dönemlerde yargıya taşınan her olayı araştırmak, verilen bilgiyle yetinmeyip sorgulamak bana göre önemlidir. Diğer türlüsü, hakim, savcıların ve polislerin yönlendirdiği ve kullandığı muhabir olmaktan öteye gitmez.Bütün bunları yaparken de hukuk diline hakim olmak, gazeteci-kaynak ilişkisinde güveni sağlamak yargı muhabirinin işini kolaylaştırır. Bunun yanında binlerce sayfalık iddianameleri, ekleri, mahkeme kararlarını okumak, satır aralarına saklanan haberleri bulmak da kolay değildir. Emeğin en fazla harcandığı alanların başında gelir yargı muhabirliği. Bana göre gazeteciliğin merkezinde yargı muhabirliği vardır. Yargı, yalnızca hukuktan ibaret değildir. Ülkedeki siyasal, ekonomik, dinsel, sosyolojik her gelişmenin bir yansımasını yargıda görmek mümkündür.”

‘Bir davayı on yıl takip etmek şimdiki gazetecilere garip geliyor’

Bir söyleşide, mesleğin duayeni bir yargı muhabiri meslektaşımız, genç gazetecilerin artık yargı muhabirliği ile ilgilenmediğinden yakınmıştı. Hürtaş ve Benli, yargı muhabirliğine has zorlukların bunda etkili olabileceğini düşünüyor. Hürtaş, yargı muhabirliğinin yoğun fikri ve fiziki bir emek istediğini söyleyerek bu soruya cevap veriyor: “Yargı muhabirliğinin zorluğu Türkiye açısından genel olarak böyle, özel olarak ise yıllara yayılan bir tempoya mahkum olursunuz. Bunun iyi yönleri de vardır. Bir davayı, soruşturma aşamasından başlayıp Anayasa Mahkemesine kadar takip etmek demek neredeyse on yıl sürer. Önceleri, gazeteciler uzmanlık alanlarına göre mesleklerini yaptıkları için bir yargı muhabirinin yıllarca aynı davayı izliyor olması garip gelmezdi. Şimdi garip geliyor, gazetecilik eğitimlerinde bunları söylediğimizde kimse aklında canlandıramıyor. On yıl bir davanın fikri takibini yapmak, yorucu olduğu kadar zevkli ve büyük bir birikim sağlar. Hakimler değişir, savcılar değişir, yargılama yerleri değişir ama siz elinizde not defteri aynı davayı izler durursunuz. Bu açıdan, on yıl boyunca bu davanın farklı taraflarını ortaya çıkarabilmek, bıkmadan usanmadan sonuna kadar götürebilmek zordur.”  Ankara Adliyesinin deneyimli ismi Benli ise yargı muhabirliğinin çok geniş bir alandan sorumlu olduğunu söyleyerek şunları ifade ediyor: “Yargı muhabirliği, en özet tanımıyla yargı alanındaki her türlü gelişmenin, yargısal faaliyetin, kamuoyuna duyurulmasının sağlandığı alan olarak tanımlanabilir. Yargısal faaliyetten kastım, kamuoyunun ilgi duyduğu, bir soruşturma ve kovuşturma olabildiği gibi, bazen hakim ve savcıların görev değişiklikleri, yükselmeleri gibi konular da olabilir.  Bu nedenle yargı muhabirleri çok geniş bir alandan sorumludur. Kamuoyunu ilgilendiren bir olayın soruşturma, kovuşturma ve temyiz aşamaları da yargı muhabirinin takibini gerektirmektedir.” Benli de yargı muhabirliğinin habere ulaşmak ile başlayan yoğun bir emek gerektirdiğine dikkat çekiyor: “Özellikle soruşturma dosyalarının gizli olması, habere erişimi zorlaştırabilir. Habere ulaşıldıktan sonra ise kötü bir dille yazılan sayfalar dolusu yargı metnini okuyup, anlayıp özetlemek gerekebilir. Habere ulaşımının zor olması, habere ulaşıldığı takdirde de çok fazla okuma yapma ve araştırma yapılmasının gerekliliği, küçük görünse de bazen hayati öneme sahip olan detaylara dikkat etmek zorunluluğu, genç meslektaşlarımızı bu alanda gönüllü çalışmaktan uzak tutmaktadır. Zaman zaman binlerce sayfalık bir dava dosyasında sadece bir cümle haber olarak öne çıkabilmektedir. Saatlerce, hatta günlerce süren bir duruşmada söylenen bir söz haberin kendisi olabilmektedir. Bu nedenle bu alandaki gazeteciler, haberlerini oluştururken çok fazla emek ve özen göstermek zorunda kalmaktadır. İşin özü: Fazlasıyla zor bir alan olması, bu alanın gençler tarafından tercih edilmemesinin nedenleri arasında sayılabilir.” 

‘Gazete ve televizyonlar ucu bir yere dokunan haberler istemiyor’

Peki, mesleğe yeni başlayan gazetecileri yargı muhabirliğinden uzak tutan tek neden bu mudur? Hürtaş ve Uludağ, alanın kendine has zorluklarına ek olarak Türkiye’de gazeteciler üzerinde artan baskılara ve sektörün geldiği noktaya işaret ediyor. Gazetelerin artık nitelikli haber girmek istemediğini belirten Uludağ şu değerlendirmede bulunuyor: "Gazetelerin Ankara Büroları güçsüzleşmiş durumda. Bir anlamda içleri boşaltılmış. Gazete ve televizyonlar, ucu bir yere dokunan haberleri istemiyor. Sadece rutin ajans haberlerini vermekle yetiniyor. Böyle bir ortamda da alana çıkan yargı muhabirinin bulduğu özel haberin yayınlanma ihtimali zayıfladıkça muhabirler de kendisine otosansür uyguluyor. Bunun doğal sonucu olarak da yeni ve güçlü yargı muhabirlerinin isimleri daha az duyuyoruz.” Gazeteci Hürtaş da yargı alanında muhabir yetişmemesini kendi deneyimleri üzerinden şu sözlerle açıklıyor: “İki yönlü düşünüyorum ben bu süreci. Bir tarafta çok sayıda muhabirin yargı haberi yazdığını görüyorum. Ama uzmanlaşmak istemediklerini ya da uzmanlaşamadıklarını fark ediyorum. Gazete ofisleri artık eskisi gibi değil. Ben 22 yıllık gazetecilik hayatım boyunca çok büyük haber merkezlerinde çalıştım. Herkesin bir alanı vardı: ekonomi, diplomasi, Meclis, yargı, polis… Bugün özellikle ana akım medya dışında kalan medyada arkadaşlarımız çok küçük haber merkezlerinde çok fazla haberle uğraşmak zorunda kalıyorlar. Bu da onların uzmanlaşmalarının önünü kesiyor. Ben, elimde rutin bir haber olmadığı zaman adliyelere gider, herhangi bir ağır ceza mahkemesinin kapısını açıp içeride oturur ve duruşmaları izlerdim. Bugün haber merkezlerinde arkadaşlarımızın bırakın adliyeye gidip duruşma izlemeyi, eve gitmeye bile neredeyse vakitleri yok.  Vakitleri olsa bile gidebilecekleri yer yok. Bugün Türkiye’de yargı muhabirliğinin yapılacağı alanlar olan Adalet Bakanlığı, HSK, Yargıtay, Anayasa Mahkemesi, Danıştay ama bu kurumların hiçbirine akreditasyon nedeniyle giremiyorsunuz. Basın kartınız yoksa adliye önündeki basın açıklamasını bile izleyemiyorsunuz. Hatta yeri geliyor gazeteci olduğunuz için yüzlerce insanın her gün elini kolunu sallaya sallaya girdiği adliyeden bile atılıyorsunuz.  Yasaları okuyabilirsiniz, bir iddianameye, bir dosyaya çok hakim olabilirsiniz. Ancak haber kaynaklarının da önemini, iki duruşma arası dosyaya konan belgeleri avukatlardan bile önce alabilme beceresini, Savcı’dan iddianameyi koparabilmeyi, Anayasa Mahkemesi’nde raportörün görüşünü çekebilmeyi de bu dönemde yapabilmek çok zor. Hal böyle olunca siz de bir şekilde dosyadan el çektiriliyorsunuz. Ya duruşmaları takip ediyorsunuz ya da avukatların size verdiği bilgilerle sınırlı kalabiliyorsunuz. Bir de ‘göz’ var tabi, görmek diye bir kavram var. Belki burada uzmanlaşmaktan söz edebiliriz. Yani iddianamelerdeki çelişkileri bulmak, dosyaya giren delilleri uzman bir gözle incelemek gibi. Belki bugün bu koşullarda uzmanlaşmanın bu gibi getirileri olabilir ama çok zor ve tecrübe isteyen bir alan olduğu için tercih edilmediğini düşünüyorum.”

‘Bir haber, bir davayı zaman aşımından, bir kadını ölümden kurtarabilir’

Hürtaş, tüm zorluklarına rağmen yargı muhabirliğinin hem gazeteci için ödüllendirici hem de kamu için ne kadar yararlı olduğunu kendi tecrübesi ile şöyle özetliyor: “Gazeteci öyle güçlüdür ki; sizin yazdığınız bir haber bir davayı zamanaşımından kurtarabilir, bir kadını ölümden kurtarabilir, Yasaları değiştirebilir. Bu güç gazetecinin çok iyi cümleler kurmasından değil, çok iyi haberler ortaya çıkarabilmesinden gelir. Eğer elinizde güçlü bir haber varsa, slogan atmanıza gerek kalmaz. Bunun habercilikle ilgili olduğunu düşünüyorum. İşkenceyle öldürülen Birtan Altınbaş davasını hatırlatmak istiyorum. 2005 yılıydı sanırım ve dava zaman aşımına uğramak üzereydi. Davanın bir numaralı sanığı İ.D. isimli polis memurunun mahkemeye gelip ifade vermesi gerekiyordu. Mahkeme her seferinde bir tebligat çıkarıyor, İ.D.’ye iletilmesi için polislere veriyordu. Polisler ise davanın zaman aşımına uğraması için o tebligatı İ.D.’ye ulaştırmıyor, mahkemeye de sanık polisi tüm aramalarımıza rağmen bulamadık diyorlardı. Ben de bir gün İ.D.’yi aramaya karar verdim. Günler sürdü. Uzmanlaşma dediğimiz şey burada önemli işte. Ben, o gün haber müdürüme İ.D.’yi aramaya gidiyorum deyip günlerce büroda başka hiçbir iş yapmamıştım mesela. Sonunda adamın izini buldum, kendisini aradım. Bir gün sonra duruşması vardı, ‘Yarın duruşmanız var biliyor musunuz?’ diye sordum ve o da ‘Evet biliyorum dedi. Röportajımız ertesi gün tüm gazetelerde manşet oldu. Avukatlar, polisin bulamadığı polisi gazeteci buldu diye o gazeteleri duruşmada okudu. Adamı bulmak zorunda kaldılar. Dava zaman aşımına girmedi ve polis cezaevine girdi. O zamanlar ANKA Ajansında çalışıyordum. Günlerce bir dedektif gibi adamı aramak yerine, günlerce masa başından ‘Son üç gün dava zaman aşımına giriyor, polisler bilerek polisi bulmuyor’, ‘Son iki gün…’, ‘Son gün…’ diye manşet yazabilirdik. Yapmadım, zaten yapamazdım. Ne çalıştığım kurumun ciddiyeti buna izin verirdi ne de editörlerim böyle masa başı bir haberi geçerlerdi. Ama tüm tehlikeler ve tehditlere rağmen yukarıda bahsettiğim haberi geçerlerdi, çünkü bu bir haberdi."
Image

Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) haber alma hakkı, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü alanlarında faaliyet yürüten bir sivil toplum kuruluşudur. Derneğimiz başta gazeteciler olmak üzere mesleki faaliyetleri sebebiyle yargılanan kişilere hukuki destek vermektedir.