Haberler

Yasa AYM’de gazeteciler nöbette

Yasa AYM’de gazeteciler nöbette

ÇAĞRI SARI

Meclis’ten geçtiğinden beri 33 gazeteci hakkında soruşturma açılmasına neden olan ve son olarak T24 yazarı Tolga Şardan’ın tutuklamasına gerekçe yapılan ‘Sansür Yasası’, AYM’de yarın (8 Kasım) görüşülecek. Gazeteciler yüksek mahkeme önünde yasanın kaldırılması için nöbet tutacak. 

AKP ve MHP'nin "dezenformasyonla mücadele" iddiasıyla hazırladığı, muhalefetin ve basın meslek örgütlerinin "sansür yasası" olarak nitelendirdiği Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, geçen yıl 14  Ekim’de, TBMM’de iktidar kanadının oylarıyla geçerek yasalaştı. 

Sene başından bu yana en az 33 gazeteci sansür yasası kapsamında gözaltına alındı,  soruşturma geçirdi veya tutuklandı. Son olarak 1 Kasım’da T24 yazarı Tolga Şardan, yargıda yolsuzluğa dair hazırlanan bir MİT raporunun haberini yaptığı gerekçesiyle Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) TCK 217/A maddesi kapsamında tutuklandı.  Şardan’ın tutuklanıp serbest bırakılmasına neden olan haber, 31 Ekim 2023 tarihinde çıkan "Yargı Raporu’nda neler var?” başlıklı yazısı.  Aynı hafta içinde Gazeteci Cengiz Erdinç ve Dinçer Gökçe  gözaltına alındı. BirGün gazetesinden İsmail Arı, Uğur Şahin ve Uğur Koç hakkında yine, “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” iddiasıyla soruşturma başlatıldı. Bianet editörü Evrim Kepenek de sosyal medya hesabından yaptığı bir paylaşım nedeniyle ifadeye çağrıldı. 

Yasa sadece “iktidarın gerçeğini” kabul ediyor 

Başta 29. madde olmak üzere, bir bütün olarak iktidarın "gerçeği" dışındaki her türlü bilgiyi “dezenformasyon” sayan yasa 40 maddeden oluşuyor. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’na (TCK) "halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçunun eklenmesini öngören Sansür Yasası’nın 29'uncu maddesi şöyle: 

“Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. Fail, suçu gerçek kimliğini gizleyerek veya bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlemesi hâlinde, birinci fıkraya göre verilen ceza yarı oranında artırılır.”

Geçen yıl bu maddeye meslek örgütleri, siyasi partiler ve toplumun pek çok kesimi itiraz etmişti. Geçen hafta başta Şardan’ın tutuklanması olmak üzere gazeteciler hakkında Sansür Yasası kapsamında başlatılan soruşturmalar, gözleri yeniden “dezenformasyon yasası”na çevirdi. Yasa yarın (8 Kasım) AYM de görüşülecek ve gazeteciler de AYM önünde olacak. 

Yasanın bir yılda gazetecilere dair nasıl sonuçlar doğurduğunu Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Genel Sekreteri Banu Tuna ve Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Görevlisi Gökhan Bulut ile konuştuk.

Tuna: “Yasanın havucundan çok sopası var” 

TGS’nin verilerine göre 29. madde nedeniyle bir yılda 33 gazeteciye soruşturma açıldı. Altı gazeteci gözaltına alındı, dört gazeteci tutuklandı. TGS Genel Merkez Yöneticisi Banu Tuna yasanın havucundan çok sopasının olduğunu ifade etti ve şöyle dedi:

 “İnternet gazetelerinin uzun zamandır beklediği bir takım hakların tanınması karşılığında yasaya yönelik rıza üretildi ama aslında iktidarın maksadı ‘dezenformasyon’ adı altında yeni bir sansür mekanizması yerleştirmekti. AKP iktidarının artık çok iyi öğrendiğimiz bir yöntemi bu. Yasanın özellikle itiraz ettiğimiz maddeleri, 29, 31 ve 32. maddeleriydi. 29. madde, bu yasaya sansür yasası veya dezenformasyon yasası denmesinin temelini oluşturuyor. Yasanın geçtiği 18 Ekim 2022’den itibaren gazeteciler ve sosyal medya kullanıcılarının 3 yıla kadar hapis cezası almasının önü açıldı.” 

Sendika olarak 2022 boyunca farklı illerde birçok eylem yaptıklarını, TBMM’de tüm partilerden milletvekilleriyle görüştüklerini söyleyen Tuna, o  dönem iktidar çevrelerinin  kendilerine “yasanın gazetecileri hedeflemediğini, gazeteciler için işletilmeyeceğini, maksadın sosyal medyadaki yalan yanlış haberlerin yayılmasını engellemek olduğunun” söylediğini aktardı. Tuna çok kısa süre sonra yasaya dair öngörülerinin doğrulandığını ifade etti. 

Tuna: “Sorgulama becerisi iktidarın isteyeceği şey değil”

Banu Tuna yasa daha teklif aşamasındayken iktidarın, Avrupa ülkelerinde de benzer düzenlemeler olduğuna dair açıklamalarını anımsattı. Tuna bu iddiaya ilişkin de şöyle dedi: 

“Bu bilginin kendisi dezenformasyondur. Almanya’da bir ‘Sosyal Ağlarda Kanun Uygulamasını İyileştirme Yasası’ isimli bir yasa var ama ‘yanlış veya yanıltıcı bilgi' yayan kişiler hakkında ceza kovuşturması yapılmasına ilişkin bir madde yok. Fransa’nın 'Avia Yasası’ da internet platformları ile arama motorlarının, yapılan uyarılardan sonra ilgili içeriği 24 saat içinde kaldırmasını düzenliyor. Ama burada da yanlış ve yanıltıcı bilgi kriteri yok. Her türlü nefret, şiddet, hakaret içeren veya bunları teşvik eden içerikleri kapsıyor. Birleşik Krallık’ta da durum benzer. 

Yalan haberle, dezenformasyonla mücadele edilmek isteniyorsa, çok daha demokratik yöntemler var. İlkokuldan yüksekokula kadar her seviyede medya okur-yazarlığı eğitimleri verirsin ama bu görevi de gerçekten liyakat sahiplerine verirsin, böylece kimse her okuduğuna inanmaz, sorgulamayı öğrenir. Ama tabii sorgulama becerisi de bu iktidarın isteyeceği bir şey değil.” 

 Bulut: “Bütün topluma suç isnat etmenin yolu açıldı”

Akademisyen Gökhan Bulut yasanın sadece “sansür” değil gazeteciliği topyekûn “ortadan kaldırma” yasası olduğunun bir yılda yaşananlarla görüldüğünü söyledi. TCK’ya eklenen, “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçu tanımının, zaten muğlak olan tanımları iktidarın keyfi iradesine bıraktığını ifade eden Bulut, “Yasa, ‘milli ve manevi değerler’ kriteriyle bütün bir topluma suç isnat etmenin önü açtı. Sansür ve otosansürün bütün bir topluma yaygınlaşmasına neden oldu” dedi. 

Yasanın İstibdat Dönemi’ni hatırlattığını ifade eden Bulut, “parlamenter demokrasinin temel ilkelerine aykırı düzenlemeleri hayata geçiren 2017 sonrası Anayasası’yla uyumlu olmakla birlikte mevcut anayasal düzenlemenin sınırlarını dahi aşıyor. Anayasa’nın 28’inci maddesi ‘Basın hürdür, sansür edilemez’ derken yasa, insan özgürlüğünün de vazgeçilmez parçası olan basın özgürlüğünü fiilen yok ediyor” tespiti yaptı.

Bulut: “Dayanışma ve mücadele sonuç veriyor"

Gökhan Bulut değerlendirmelerine şöyle devam etti: 

“Bir yandan ekonomik krizi yönetmeye çalışan AKP bir yandan da kaybettiği meşruiyetini gericileştirme ve savaş sosyo-psikolojisiyle yeniden kazanmaya çalışıyor. Türkiye uzun zamandır bir seçimler ülkesi haline geldi. Bu yasa, demokrasiyi yalnızca sandık sonucundan ibaret gören iktidarın diğer tüm demokratik süreçlere yönelttiği cezalandırma siyasetinin de temel dayanağı. Gazetecilik ise genelde olduğu gibi hedef tahtasının ortasında yer alıyor. Önümüzdeki günler hem toplumun demokratikleşme taleplerinde gazeteciliğin öneminin artacağını hem de gazeteciliğin, kendisi için verilen mücadeleye daha fazla bağlı olacağını gösteriyor. Tolga Şardan’ın tutuklanmasının ardından gösterilen dayanışma ve mücadeleyi, tutuklanma beklemeden sürdürmek ve genişletmek gerekiyor. Görüldü ki sonuç da alınabiliyor.”

Gazeteciler çağrı yaptı

Basın Konseyi, ÇGD, Gazeteciler Cemiyeti, TGS, Haber Sen’den oluşan basın meslek örgütleri, gazetecilerin keyfi suçlanmasına neden olan söz konusu maddenin iptali için 8 Kasım’da Anayasa Mahkemesi önünde saat: 10:00 ile 14:00 arasında “sessiz protesto ve serbest kürsü” eylemi yapacak.

Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) Hukuk Birimi, haberciliğe karşı sansür aracına dönüşen, “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçunun düzenlendiği TCK 217/A maddesini 8 Kasım tarihinde Anayasaya uygunluk yönünden görüşecek Anayasa Mahkemesi (AYM) üyelerine çağrı yaparak, yasanın iptalini istedi. 

Image

Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) haber alma hakkı, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü alanlarında faaliyet yürüten bir sivil toplum kuruluşudur. Derneğimiz başta gazeteciler olmak üzere mesleki faaliyetleri sebebiyle yargılanan kişilere hukuki destek vermektedir.