Depremin üzerinden 20 ay geçti ve bu süre içinde hem kentlerin hem de gazetecilerin sorunları değişti. Türkiye'de gazetecilerin yaşadığı ekonomik zorluklar, deprem bölgesinde görev yapanları daha da zor duruma sokuyor. Birçok gazeteci, maddi kaynak bulamadığı için haber masraflarını karşılayamıyor ve bu bölgelere düzenli olarak gidip haber yapamıyor. Bölgede basın meslek örgütlerine ve siyasi partilere büyük sorumluluk düşüyor.
BURCU ÖZKAYA GÜNAYDIN
6 Şubat depremleri ve bu şehirlerdeki hayatı derinden etkiledi. Yerel medya bu kentlerdeki durumu aktarıyor. Ancak biz, MLSA’nın yürüttüğü, "Deprem Bölgesinde Gazetecilik" haber serimizde bu hafta, dışarıdan bakış açısına sahip iki kadın gazeteciyle kentlerdeki değişimi ve bu bölgelerde gazeteciliğin zorluklarını konuştuk.
Ortak Düşünce: En Çok Yıkımı Biz Yaşadık
Depremin ilk gününden beri Adana ve Hatay merkezli çalışan gazeteci Gonca Tokyol, depremin on beşinci ayında Adıyaman ve Malatya’ya gitti. Tokyol, deprem bölgesindeki insanların kendi şehirlerinin en büyük yıkımı yaşadığını düşündüğünü belirtti. “Adıyaman, Malatya ve Hatay’da konuştuğum herkes, en çok kendi şehirlerinin yıkıldığını söyledi. Hatay'daki yıkım, şehir merkezi baz alındığında diğer illere göre çok daha fazla. Malatya’nın merkezinde ise şehrin neresinin merkez olduğunu anlamak zor; o kadar az yapı kalmış. Adıyaman’da ise yeniden inşa çalışmaları, Hatay’a kıyasla çok daha erken başlamıştı. AFAD ve TOKİ’nin teslim ettiği ev sayısına bakıldığında bu oran daha net anlaşılıyor,” dedi.
‘İyi ya da kötü, yeniden inşa süreci var’
Hatay’ı düzenli olarak takip eden Tokyol, şehirde ilk günlere göre bir değişim olduğunu belirtti: “Deprem Şubat ayında oldu, yaz aylarında yasal süreçler başladı. Hem yargılamalara hazırlık yapıldı hem de orta hasarlı binalar tartışılmaya başlandı. İlk yıl, Hatay’da çok fazla değişiklik olmadı. Çadırlardan konteynerlere geçildi ama barınma sorunu birinci yılda hâlâ devam ediyordu. Şu an ise toplu taşıma, elektrik kesintileri, içme suyu problemi gibi sorunlar sürüyor. Eğitimdeki sıkıntılar da henüz çözülebilmiş değil. Diğer taraftan -iyidir, kötüdür, yanlış bunlar tartışılır ama - yeniden inşa sürecinin hızlandığını söyleyebilirim. Her yerde vinçler, şantiyeler var. Bir şeyler yapılıyor.”
‘İlk zamanki kadar teknik sorun yok’
Deprem bölgesinde çalışan gazeteciler de bölgedeki zorluklardan etkileniyor. Ulaşım, barınma ve teknik sorunlar gazeteciliği zorlaştırıyor. Tokyol, depremden hemen sonrasındaki aylarda gazetecilik yapmak için jeneratör getirmenin zorunlu olduğunu, ancak şimdi bu tür teknik yetersizliklerin azaldığını söyledi. “Artık gazetecilerin kalabileceği oteller var, yemek ve içme sorunu yaşanmıyor,” dedi.
Tokyol, deprem bölgesinde gazetecilik yapmanın çok masraflı olduğunu ve bu masrafları karşılayabilecek çok az kurum olduğunu vurguladı: “Teknik yetersizlikler giderildi. Ama elektrik kesintisi, habere giderken su baskını gibi sorunlar hâlâ yaşanıyor. Yine de powerbank arayan gazeteciler düzeyinde değiliz.”
Gazetecilikte asıl önemli olan ne?
Tokyol, deprem gibi büyük felaketlerde gazetecilerin sadece haber yapıp yapmadığı üzerine tartışmalar olduğunu, ancak gazetecilikte asıl önemli olanın haberin kendisi olduğunu söyledi. “Bu olayları aktarırken hangi değerlere bağlı olduğumuz önemli. Benim için burada yaşananları doğru aktarmak çok mühim. İnsanları dinlediğimizde elbette etkileniyoruz ama bu, gazeteciliğimizin mesafesini etkilememeli,” dedi. Tokyol sözlerini şöyle sürdürdü:
“İnsanları dinlediğimizde etkisi altında kalıyoruz ister istemez. Ben açıkçası birkaç günden fazla bölgede çalışmış hiçbir meslektaşımın stresten uzak kaldığına inanmıyorum. Ben duygularımı işin içine katmamaya çalışıyorum. Bunun da sebeplerinden bir tanesi hem Hatay’la depremden önce bir bağımın olması hem de sonrasında orada çok muhteşem insanlar tanımış olmam ve buradaki hikâyenin yakıcılığına inanmış olmam. O yüzden de etkisi altında kalıyoruz.”
Tokyol, Türkiye’deki gazetecilik meslek örgütlerinin deprem bölgesine düzenli ziyaretler düzenlemesi gerektiğini belirtti:
“Şu anda ise çağrım hem gazetecilik örgütlerine hem de bu konuyla ilgili çalışma yaptığını iddia eden diğer siyasi parti ve STK’lere; deprem bölgesine düzenli geziler düzenleyebilir ve bunu da bir şekilde finanse edebilirler. Çünkü gerçekten şu an deprem bölgesine ulaşım ve konaklama sağlayamayacak bir sürü gazeteci var. Geçenlerde Özgür Özel Hatay’a geldi, keşke bir basın otobüsü olsaydı ve Ankara’dan gazetecileri de yanında götürmüş olsaydı. Çünkü bölgenin de Türkiye gazeteciliğinin de böyle teşviklere ihtiyacı var. Bölgede de çok güzel takip eden yerel gazeteciler var, onları da destekleyebilirler.”
Hollandalı gazeteci: Depremin etkisi hâlâ sürüyor
İstanbul’da yaşayan Hollandalı gazeteci Ingrid Woudwijk, sık sık deprem bölgesine gidiyor. Depremin ilk iki haftasında Urfa, Maraş ve Hatay’a giden Woudwijk, bu yıl Malatya ve Adıyaman’a da gitti. Woudwijk, şehirler arasında kıyaslama yapmayı sevmediğini, çünkü herkesin depremden etkilendiğini ve bu etkinin hâlâ sürdüğünü belirtti.
Woudwijk, deprem bölgesinde doğru verilere ulaşmanın zorluğuna dikkat çekti. “Kurumlar birbirinden farklı rakamlar veriyor. TOKİ’nin nerede, ne kadar bina yaptığı konusunda net bilgi almak zor. Genel olarak doğru verilere ulaşmak oldukça zor,” dedi.
İngrid Woudwijk de Gonca Tokyo gibi deprem bölgesinde şartların ilk güne kıyasla iyileştiğine dikkat çekti: “Tabi ilk günlere bakarsak şu an her şey çok daha kolay. İlk günler elektrik, benzin, yemek yoktu, marketler kapalı, kalacak yer yok, internet yoktu. Hatay’a sürekli gidip geliyorum. Şimdi teker teker otelleri restoranlar, barlar bile açılıyor. Şartlar biraz daha kolay oldu. Bir otel bulabiliyorsunuz; kahvaltı, internet var. O yüzde hayat daha kolay.”