Haberler

Depremin birinci yılında sorunlar hâlâ çözülmedi

Depremin birinci yılında sorunlar hâlâ çözülmedi

AZİZ ORUÇ

Kahramanmaraş merkezli depremlerin üzerinden bir yıl geçti ancak bölgedeki sorunlar hâlâ çözülmedi. Bölgede yaşananları yerinde takip etmek ve kamuoyuna duyurmak için büyük emek veren yerel gazeteciler, temel sorunlar çözülmediği için zor koşullarda çalışmalarını sürdürüyor.

Yüz binlerce evin yıkıldığı, 50 binin üzerinde insanın yaşamını yitirdiği Maraş merkezli 6 Şubat depremleri üzerinden bir yıl geçse de acılar hala ilk günkü gibi taze, yaşananlar hafızalarda hala diri… Toplumun her kesimini etkileyen deprem geride büyük acılar bıraktı. Depremin olduğu ilk dakikalarda sahaya koşan ilk ekiplerin başında yer alan ve aylarca yaşananları aktarmaya çalışan basın emekçileri açısından da deprem zorlu bir süreç oldu.

Deprem sürecinde ve sonrasında gazeteciler neler yaşadı, yerel gazetecilerin durumu nedir, destek aldılar mı, yayınlarını sürdürme imkanları var mı, sürdürenler hangi koşullarda sürdürüyor. Depremin üzerinden bir yıl geçerken, biz de bölgede hala zor koşullarda çalışan gazeteci ve yerel basından meslektaşlarımızla konuştuk.

Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği’ne (MLSA) konuşan gazeteciler, depremin birinci yılını değerlendirdiler.

'Hazırlıksız yakalandık'

Depremden hemen sonra bölgeye giden ve yıl içinde altı kez Hatay’a gidip, yaşananları paylaşan Kazım Kızıl, depremin ilk günlerinde ve sonrasında yaşananlara değindi. Depremin ilk anlarında gazetecilik konusunda iyi bir sınavın verilmediğini düşündüğünü belirten Kızıl yaşananları şöyle anlattı:

“Bölgeden iyi haberleri daha çok uluslararası ajanslarda gördük. Washington Post, The New York Times gibi ajans ve gazetelerde ayrıntılı, detaylı haber işin derininkilerine inen hem görseli hem de anlatım dili ve öyküleme dili olarak çok iyi haber yapıldı. Ama bizde ise daha çok isim ve sıcak haberde daldık.

Gazeteciler olarak sahada çok hazırlıksızdık. Her anlamda hazırlıksızdık. Sadece ekipman olarak değil, psikolojik, yöntem, biçim, iletişim olarak da hazırlıksız yakalandık. Afetler, savaşlar, kazalar, deprem ve selelere ilişkin iktidarlardan hazırlıklı olmalarını istiyor ve bekliyoruz. Bunları talep eden basın kendisi bir hazırlık yapmıyor. Yansımaları ne oluyor, iyi gazetecilik olmuyor. Kötü bir gazetecilik değil, ama iyi bir gazetecilik de olmuyor. Mikrofon alıp, sıcak haber yapıp, 5-10 kişiyle konuşup, günü kurtarmaya yönelik haberler yapılıyor çoğu zaman. Bunun tek nedeni hazırlıksız olmak değil, böyle bir kayağının, böyle bir vizyonun da olmamasıdır. Haber kanalları, TV kanalları ve başındaki isimlerden bahsediyorum. Yandaş ya da muhalif muhabirler canla başla çalıştı. Merkezler, TV’ler bunların başındakiler onların haber kaygısından çok ‘tik’, ‘izleme kaygıları’ vardı. Ve buna göre bir içerik, haber üretmeye başladılar.” 

Kızıl, birkaç hafta içinde ilginin azaldığını ve neredeyse bölgede gazeteci kalmadığını belirterek şunları söyledi: 

“Birkaç hafta sonra neredeyse bölgede gazeteci kalmadı denilecek kadar az gazeteci kaldı. Konu gündemden düştü ve çok ilgi görmemeye başladı. Aylık anmalarda, ya da özel günlerde merkez medya bir muhabir günübirlik gönderdiler. Uçakla gönderip, akşam döndü. O anı takip etmek için. Sokak röportajı, videolar, oturdukları yerde yazdıkları köşe yazılarla kurtarmaya çalıştılar. Ekran yüzlerine, akşam konuşanlar daha çok erkek olan ekran yüzlerine bu kadar para harcanırken, sahada habere harcanmadı. Öyle olunca da bölgede kalan ve zor koşullarda çalışan gazeteciler daha çok yalnız kaldı ve daha çok mücadele etmek zorunda kaldı. Yaşananları aktarma konusunda çok daha büyük mücadelelere girmek zorunda kaldı. Tüm zorluk ve imkansızlıklara rağmen birçok gazeteci arkadaşımız kalıp, yazdı, çekti ve halkın sesini duyurmaya çabaladı.

Elektrik yok, su yok…

Savaş muhabirliği yapan, Suriye’yi bölgeyi bilen gazeteci arkadaşlarımız. Burası Halep’e benziyor, Suriye’de yıkılmış bir kentten farkı yok. Burası Gazze’den beter. İlk hafta, ilk aylarda tüm lojistik desteklerden uzak haberler üretildi. Elektrik, yok su yok, barınma sıkıntılı. Lojistikten de öte aynı zaman psikolojik olarak da zorlayıcı yönleri vardı. İnsanların çığlıklarını duyarken, bir yandan da haber yaparken gerçekten çok zordu. Senin yaptığın sınırlı, bir kamera ile enkazı kaldıramıyorsunuz. O yüzden de psikolojik ve lojistik olarak da çok zordu. İnsanlarla sağlıklı iletişim kurmak çok zordu.

Gazeteciler ilk ekipte yer alır

İlk ekipte kimler yer alır, arama kurtarma ekipleri, itfaiye, belediye, siyasetçiler ve gazeteciler oraya gider. Hem ilk yardım ve iletişim konusunda yardım edecekse gazeteciler de o kadar dikkat etmelidir. Duygusal olarak da zorlayıcıydı, birçok gazeteci arkadaşım travma sonrası stres bozukluğu yaşadı. Kimisi depresyona girdi. Gelip çadırda kalan ve stresten dolayı iki gün sonra regl olan birçok kadın gazeteci arkadaşım var. Bu durumun bünyeyi de ne kadar etkilediğini belirtmek istedim. Genel olarak çok zorlayıcıydı ve hala devam ediyor. Bir yıl önceki sorunlar hala değişmedi. Barınma, lojistik, ekonomik, destek, imkan vb. Hala bu talep var.”

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik mezunu olan ve uzun yıllar İstanbul’dan sonra 9 yıldır Adıyaman’da gazeteciliğe devam eden Ferhat Vural Şehirde Bu Hafta Gazetesi’nin sahibi. Vural, Adıyaman’da yerel basının yaşadığı zorlukları şöyle anlattı:

“Şehir yerle bir olmuştu, korkunç bir soğuk ve şiddetli yağmur vardı. Neredeyse tüm cadde ve sokaklar yıkılan binalardan dolayı kapalıydı. Her enkazın başında feryat figan ağlayan yardım isteyen insanlar vardı. Elektrik, su telefon, internet yoktu, şehir karanlığa gömülmüştü. Bu şartlar altında hem bir depremzede hem de bir gazeteci olarak sesimizi Türkiye’ye ve dünyaya duyurmaya çalıştık. Ne yazık ki ilk 4 gün boyunca sesimiz Adıyaman sınırlarının dışına çıkamadı. Ve binlerce insan soğuktan, susuzluktan, açlıktan enkazların altında göz göre göre can verdi…

Bizim de yakınlarımız hayatını kaybetti, evlerimiz yazıhanelerimiz ya yıkıldı ya da hasar aldı. Aylarca evlere giremedik. Bir taraftan bu acılarla yaşarken diğer taraftan da yaşadığımız bu felaketin getirdiği mağduriyeti duyurmaya çalışıyorduk. Haber için enkazları dolaşırken insanlar bizden yardım istiyorlardı. ‘sesimizi duyurun, insanlar enkaz altında sağlar, lütfen iş makinesi, arama kurtarma ekipleri göndersinler…’ diyorlardı. Ne yazık ki doğru düzgün bir koordinasyon olmadığı için biz de bu sesi yeterince duyuramıyorduk ancak sosyal medya hesaplarımızda paylaşabiliyorduk. Dediğim gibi internet ya tamamen yoktu ya da sadece belirli noktalarda vardı o da çok ağırdı. O şartlarda haber servis etmek çok zordu ve bu zorlukları aşmak için çoğu zaman Kahta ilçesine gider (orada internet elektrik vs sorunu yoktu) orada haberleri paylaşırdık. O kadar mağdur olmamıza rağmen ne devletten ne STK’lardan ne de başka kesimden bir yardım, destek görmedik.”

Yerelde gazetecilik zordur

Depremin ilk anlarından itibaren yaşanılan gazetecilik açısından en büyük sorunun haberin kaynağına ulaşamamak olduğunu belirten Vural sözlerini şöyle sürdürdü:

“Müdürler ‘konuşamayız’ diyor, siyasiler anca kendi lehlerine olunca konuşur. Yaşadığımız zorluklar kelimelere sığmaz ancak yaşayan bilir. Depremde bilgisayar, yazıcı, büro malzememiz ve arşivimiz zarar gördü. Bununla ilgili kimseden maalesef bir destek görmedik. Halkın yani kamuoyunun yararına bir haber yaptığınız zaman ekabir takımı size cephe alır, sizi dışlar, sizi ötekileştirir. Kendi yandaş ve yalaklarına her türlü desteği verir sizi de görmezden gelirler. Herhangi bir cemiyete veya derneğe üye değilim. Gazeteci, muktedirlerin hoşuna giden yıkama yağlama haberlerini yapan değil, baskılara dışlanmalara tehditlere rağmen, hiçbir siyasi görüş veya ideolojik saplantıya kapılmadan halkın menfaatine haber yapan insandır. Ne yazık ki ülkemizde her kurum kuruluş gibi gazeteci ve gazetecilikte yozlaştı. Bu mesleğin hakkını vererek haber yapan insanların sayısı günden güne azalıyor. Çünkü doğruları yazmanın söylemenin bedeli ağır oluyor.”

Antakya Gazetesi 57 yıllık geleneği sürdürüyor

Antakya Gazetesi’nin hem patronu hem de çalışanı olan Sinan Seyfittinoğlu da zor şartlara rağmen gazeteyi ayakta tutarak, kamuoyunu Antakya haberleri ile buluşturmayı sürdürüyor. 1966 yılında kurulan Antakya Gazetesi’nin 57 yıldır yaşamını sürdürdüğünü belirten Seyfittinoğlu, 6 Şubat depremi sonrasında bir süre yayınlarına ara vermek zorunda kaldığını söyledi. Haziran 2023 tarihinden itibaren yeniden gazetenin çıkmaya başladığını anlatan Seyfittinoğlu şunları söyledi:

“Deprem sonrası ilk olarak ‘kim öldü, kim kaldı’ duygusuyla birbirine kenetlenen gazete çalışanları şoku atlattıktan barınma sorununu çözdükten sonra aktif gazetecilik mesleğine yeniden döndü. Yaşanan en büyük sıkıntı depremzede olarak deprem bölgesinde deprem haberleri yapma psikolojisi aşma çabasıydı. Ofis ortamını kaybeden gazete çalışanları ağırlıklı olarak uzaktan çalışmaya başladı. Köylerde ve diğer ilçelerde, konteyner kentlerde ve zaman zaman da çadırlarda haber yapmak zorunda kaldı. Ekipman eksiği yanı sıra elektrik kesintileri, internet bağlantısında yaşanan sıkıntılar ekibin yaşadığı en ciddi engeller oldu.

Aylarca deprem bölgesindeki sorun, şikayet ve tepkileri takip eden ve okuyucuya aktaran gazete, yayınlarını internet gazeteciliği ve sosyal medya üzerinden de günlük olarak okuyucusuna ulaştırıyor. Gazeteciler her haber ile iki kez travma yaşıyor. Sevdiklerini, akrabalarını ve dostlarını kaybeden gazeteciler yıkılmış bir şehrin enkazı içinde acıların haberlerini aktarmaktan adeta yoruldu. Geçen bunca zaman dilimi içinde para kazanmak için değil ceplerinden harcayarak meslek onuruna yakışan, Antakyalılara yakışan bir sorumluluğu yerine getirmeye çalışıyorlar. Kendi yaraları kanarken yarası kanayan şehirlerinin haberlerini yapıyorlar. Bölgedeki gazetecilerin sorunların çözümü için de güçlü bir dayanışmaya ihtiyaç var.”

Image

Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) haber alma hakkı, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü alanlarında faaliyet yürüten bir sivil toplum kuruluşudur. Derneğimiz başta gazeteciler olmak üzere mesleki faaliyetleri sebebiyle yargılanan kişilere hukuki destek vermektedir.