SEDAT YILMAZ
SİNCAN - “Dünya günümüzde pek çok gazetecilik türü olmaksızın varlığını sürdürecektir, ancak bazı gazetecilik türlerinin yokluğu iyi bir toplum, özellikle de iyi bir demokratik siyasi sistem inşa etme unsurları bakımından yıkıcı olacaktır.” (Michael Schudson, Gazetecilik Neden Önemli?*)
Bu cümleyi alıntılamamın sebebi, tutuklu bulunduğum Sincan 2 No’lu F Tipi Cezaevi’nde zorunlu olarak izlediğim 37 kanalın (TRT'nin tüm kanalları, Diyanet TV, Dream Türk, TV 360, AHaber, ATV, Kanal D, Show, Star, DMax, TV 8, Bloomberg, TGRT, Habertürk, NTV, Fox, CNN TÜRK, Kanal 24 ve Teve2. Fox hariç – ki o da sebepten bağımsız sadece sonuçlarla ilgili) hiçbirinde Akbelen ile ilgili neredeyse tek bir habere denk gelmemem.
Belki de ben tutturamamışımdır. Var olan bir, iki haber de doğa savunucularının, “provokasyon amaçlı taşkınlık çıkardığı” üzerineydi. Şayet cezaevindeyseniz (340 bin tutuklu ve hükmünü var**) ve farklı arayışlara sahip değilseniz, Akbelen’de toplanan birkaç doğa savunucusunu “vatan, millet ve bayrak” düşmanı olarak bellemeniz, hedef almanız neredeyse kaçınılmaz. Öyle bir dezenformasyona maruz kalıyorsunuz ki gazeteci olduğunuza utanırsınız.
Evet, Michael’in bahsettiği ‘kayıp gazeteci’liği burada aramak lazım. Çünkü yıkıcılık, sadece inşa edilecek bir sistemin ötesine geçmiş durumda. Bugün artık doğaya karşı talan ve sömürü, kapitalizmin en gaddar, en vahşi ve en yıkıcı aşamasına geçti. Havanın ve suyun kirletilmesi, toprağın çoraklaştırılması, yabani yaşamın tahrip edilmesi; nükleer reaktörler, radyoaktif atıklar, böcek ilaçları, kurşun ve endüstriyel atıklar, çöpler, iklim değişikliği, küresel ısınma, termik santraller, orman yangınları ve Akbelen gibi şirketlerin kâr hırsına kurban edilen her karış toprak, doğa ve eko-sistem saldırı altında.
Önceliği kamu yararı olan ve halka/okuyucuya (5. kuvvet) karşı sorumluluğu bulunan gazeteci, sınıf ve ulusüstü olan eko-yıkıma karşı neden bu kadar sessiz? Veya neden karşı habercilik yapıyor? Kanımca Michael’in “kayıp” olarak işaret ettiği tür, Türkiye’de doğru dürüst yapılmayan eko-gazeteciliktir. Yapılan kadarı da ulus, millet, vatan, bölgecilik handikabını aşamıyor. Yani, ekolojik yıkımda bile ülkenin doğusu-batısı-kıyısı-içi diye bakılıyor.
Kuşkusuz, Akbelen’de karşı gazetecilik pratiğini (1980-90’lı yıllarda ABD’de “Bekçi köpeği” haberciliği), iktidar-sermaye-medya ilişkisinde aramak gerekiyor. Akbelen’deki işin (yıkımın) sahibi medya patronu. Medya patronunun çıkarı, iktidarın çıkarıyla örtüşüyor. Dolayısıyla buradan haber değil, “provokasyon” çıkartılır. Cudi’de “güvenlik amaçlı” yapılan ağaç kesimlerine ve orman yangınlarına da “vatanın çıkarı” olarak bakılıyor ve oradan da “terörizm” çıkartılıyor.
Oysa eko-gazetecilik türü ülkemizde gelişmiş olsaydı, kuşkusuz bugün ekolojik yıkıma karşı, etik ve politik bir tercihin ötesinde, hayat memat meselesi olarak tutum alınırdı. Bugün doğayla çelişen “uygarlık” ve gazetecilik, tarihin hiçbir döneminde herhalde bu kadar duyarsız, vicdansız olmamıştır. Antik Çağ’da Mani dininde, “Tanrım bu yemek hazırlanırken toprak, bitkiler ve daha başka yaratıklar mecburen incitildi. Ama bunu yapanların insandaki ışığı beslemekten, senin kelamını yaymaktan başka isteği yoktur” denilirdi. Antik Çağ’daki bu hassasiyetin yüzde biri dahi günümüz gazeteciliğinde olsaydı, ekolojiye karşı bu düşmanca fetih söz konusu olmazdı.
Akbelen bize gösteriyor ki ‘neyin haber olduğu’na karar veren gazeteci değil, sermaye-iktidar ilişkisidir. Belki bugün benim de Sincan Cezaevi’nden yazmak zorunda kalışım bundandır. 2019 yılında bir iklim sempozyumunda konuşan (New York Times) gazeteci Somini Sengupta, iklim değişikliğine karşı dikkat çekerken, gazetecilerin de “okuru harekete geçirme” misyonu olduğunu söylemişti. O halde eko-gazetecilik günümüzün hareket noktası olmalı. Unutmayalım, 70 kilogram atık kâğıt bir ağacı kurtarır. Atık kâğıdın ağaç yerine kullanılmasıyla enerjide yüzde 25 tasarruf edilirken, hava kirliliğinde yüzde 60, su kirliliğinde yüzde 40 azalma sağlanıyor. Bir kayın ağacı, 72 kişinin günlük oksijen ihtiyacını karşılıyor. Bir arının, yarım kilo bal için iki milyon çiçeğe konması gerekiyor.
Akbelen’de karşı gazetecilik yapan “meslektaşlarım”, doğada hiçbir şey kendisi için yaşamaz. Parmak izi gibi, dil izi de kaybolmaz. Diliniz, kaleminiz eko-sistemden (toplumsaldan) yana olsun.
* Gazetecilik Neden Önemli?, Michael Schudson, Çeviri: Gülseren Adaklı, UM:AG Araştımacı Gazetecilik Vakfı Yayınları, 2022.
**Adalet Bakanlığı verilerine göre Ocak 2023 sonu itibariyle Türkiye çapında cezaevlerinde 341 bin 497 kişi bulunuyor.