CANAN KAYA
Tarih 20 Eylül, yer Ankara. Bir otelin salonunda “6. Yılında İstinaf Değerlendirme Toplantısı” gerçekleştiriliyor. Salonda Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca, Danıştay Başkanı Zeki Yiğit, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Bekir Şahin ve çok sayıda yargı mensubu var. Kürsüde ise Adalet Bakanı Bekir Bozdağ. İstinaf mahkemelerinin öneminden ve bolca hukukun üstünlüğünden dem vuruyor. Kameralar kayıtta. Tam da o sırada Bozdağ’ın basın danışmanı Bilal Çetin, gazetecilerin bulunduğu bölüme yönelerek, FOX Haber muhabiri Yeşim Karacaoğlu’nun yanına gidiyor ve kulağına eğilip, “Hanımefendi bakın rica ediyorum soru sormayın, bakın rica ediyorum. Normalde ben sizi buraya almayacaktım. FOX’u almayacaktım. Biliyorsunuz Cumhurbaşkanlığı İletişim Dairesi’nin şeyi var. Rica ediyorum soru sormayın” diyor. Muhabir, defalarca nedenini soruyor ama bir yanıt alamıyor. Çetin, engelleme girişimi başarısız olunca da Bozdağ’ı gazetecilerin beklediği kapıdan değil de bir başka kapıdan çıkarmayı uygun görüyor. Yani çareyi farklı bir sansür yöntemi uygulamakta buluyor.
FOX Haber Genel Yayın Yönetmeni Doğan Şentürk Olay, başından sonuna kadar Türkiye’de basın özgürlüğünün nasıl ayaklar altına alındığını açıkça gözler önüne seriyor. Ancak gösterdiği bir başka vahim tablo daha var: Adaletin konuşulduğu bir toplantıda, anayasanın yok sayılarak hukuksuzluğun normalleştirilme çabası. Üstelik bu, bizzat ülkenin Adalet Bakanı’nın talebiyle yapılıyor. Dehşete düşüren bu sansür olayının hemen ardından, FOX Haber Genel Yayın Yönetmeni Doğan Şentürk’ü aradım. “Nereye doğru gidiyoruz?” diye sorduğumda aldığım yanıt, “Gidebileceğimiz en kötü yerdeyiz. En kötüsü bu işte, bundan daha kötüsü olabilir mi?” oldu.
‘Siz kimsiniz de salona almıyorsunuz?’
Özellikle de son yıllarda artan bu baskıların, sansürün de ötesine gittiğini belirten Şentürk, “Artık olay neredeyse salondan çıkarılmalara vardı” diyor ve şöyle devam ediyor: “O gün muhabir arkadaşımız salondan çıkarılmadı ama daha önce bir başka muhabirimiz, AKP Sözcüsü Ömer Çelik’in bir basın toplantısında, eski Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan ile ilgili dezenfektan yolsuzluğu sorulmasın diye AKP Genel Merkezi’nden güvenlik zoruyla çıkarıldı. Şimdi de yine bir muhabir arkadaşımıza Adalet Bakanı’nın basın danışmanı diyor ki, ‘Aslında ben sizi buraya almayacaktım.’ Yahu siz kimsiniz? Anayasal suç işliyorsunuz. Basın bağımsızdır, hürdür ve görevini yapar. Bu hak, anayasa ile güvence altına alınmıştır. Dünyanın bütün demokratik ülkelerinde de böyledir. ‘Ben sizi almayacaktım’ ne demek? Siz kimsiniz de almıyorsunuz oraya. Yani ‘Soru sormayın, cevaba göre soru türeten kişiler gelsin, fakat yanıtını veremeyeceğimiz soruyu kabul etmiyoruz’ diyorlar. Tabii ki cevap vermeme hakkına sahipsiniz. Sayın bakan da öyle. ‘Ben soruyu cevaplamıyorum, yorum yapmıyorum’ diyebilirsiniz ama ‘Soru almıyorum ya da salona almıyorum’ demek ne demek ya!”
‘Bu ülke darbeler de geçirdi ama medya, hiçbir dönem böylesine büyük bir baskı görmedi’
“Meslek büyüklerimiz, ‘Hiçbir dönem böylesi görülmedi’ diyorlar. Bu ülke darbeler, ara rejimler geçirdi ama hiçbir dönem medyaya yönelik böyle bir yaklaşım olmamıştı. Ben 35 yıllık gazeteciyim. Mesleğimin büyük bir bölümü de muhabirlikle geçti. Hiç salondan çıkarıldığımızı görmedim. Benden öncekilerin de gördüğünü sanmıyorum.” Şentürk’ün “Gidebileceğimiz en kötü yerdeyiz” cümlesi, o salondaki vahim ayrıntıyı bir kez daha hatırlatıyordu. Çünkü Çetin ile Karacaoğlu arasında geçen diyalog, önemli bir detayı da içeriyor. Çetin, gayet rahat bir üslupla “Normalde ben sizi buraya almayacaktım. Biliyorsunuz Cumhurbaşkanlığı İletişim Dairesi’nin şeyi var” ifadelerini kullanınca, Karacaoğlu da “O, Cumhurbaşkanı’nın programlarında geçerli” diyordu. Yani anormal olanı normalmiş gibi kanıksatmaya çalıştıkları absürt bir dönemin içindeyiz adeta. En kötüsü de “Gidebileceğimiz en kötü yerin” daha da kötüsünü yaşatma ihtimalleri hep var.
Polis, muhabirin koluna tırnaklarını geçirdi
Mesela, sahada haber takibi yapan gazeteciler defalarca güvenlik güçlerinin şiddetine ve engellemelere maruz kalmalarına rağmen, bu polisler hakkında hiçbir işlem yapılmaması gibi. Çok değil, daha birkaç gün önce üst üste yaşandı üstelik bunlar. 21 Eylül’de Cumartesi Anneleri’nin yargılandıkları dava öncesinde Çağlayan Adliyesi önünde basın açıklaması yasağı getirilmiş, aralarında davada yargılananların ve avukatlarının da olduğu birçok kişi dağılmalarına fırsat dahi verilmeden darp edilerek gözaltına alınmıştı. Gözaltına alınanlar arasında DİSK Basın İş Başkanı Faruk Eren de vardı. Bu sırada çekim yapmak için alanda olan gazeteciler ise polis şiddetine maruz kaldı. Polisler, şiddetin dozunu o kadar artırmışlardı ki Artı TV muhabiri Meral Danyıldız’a vurup, tırnaklarını geçirdiler, kolunu sıktılar ve büktüler. Danyıldız, darp raporu aldığını ve ilgili polisler hakkında şikayetçi olacağını söyledi.
‘Seninle ilgileneceğim ben’
Aynı tarihlerde, İran’da başörtüsünü takmadığı için ahlak polisi tarafından gözaltına alınan ve gördüğü şiddet nedeniyle hayatını kaybeden 22 yaşındaki Mahsa Amini’nin Taksim’deki protestosuna müdahale eden polisler, gazetecilerin görüntü almalarını engellemeye çalıştı. Kameralara yansıyan müdahale görüntülerinde bir polisin meslektaşlarımızdan birine “Seninle ilgileneceğim ben” dediği duyuldu. Gazeteciler, güvenlik güçlerinin şiddet ve tehditlerini yargıya taşıyacaklarını dile getirdiler. Ancak ne yazık ki daha önceki soruşturmalarda da karşımıza çıktığı gibi, bu polislerin neredeyse hiçbiri cezalandırılmıyor.
Şiddet uygulayan polisleri cezasızlık cesaretlendiriyor
İstanbul Çekmeköy’deki park eylemlerini takip eden İsmail Arı, 2 Ağustos’ta Çekmeköy İlçe Emniyet Müdür Yardımcısı Alper Deniz Demir’in fiziki müdahalesine ve tehditlerine maruz kalmıştı. Yine bu hafta yaşanan iki gelişme bu durumu daha iyi açıklayabilir belki de. Biri, Gezi Direnişi anmasının yıldönümünde gazetecilere şiddet uygulayan polisler hakkında İstanbul Valisi Ali Yerlikaya’nın “polislerin tespit edilemediği” bahanesiyle soruşturma izni vermemesi, diğeri ise BirGün muhabiri İsmail Arı’yı tehdit eden, görüntü almasını engelleyen Çekmeköy İlçe Emniyet Müdür Yardımcısı Alper Deniz Demir hakkında “görevine aykırı davranmadığı” iddiasıyla soruşturma açılmaması olayı. Polislerin, gazetecilere yönelik uzun süredir düşmanca bir tavır sergilediği hepimizin bildiği bir gerçek. Giderek artan şiddet ve sertleşen engelleme yöntemleri, önümüzdeki süreçte de maalesef sıkça karşımıza çıkacak gibi görünüyor. Şiddeti cesaretlendiren unsur ise ne yazık ki cezasızlık.